Doksan yaşında olduğu halde, altmış yaşında gibi genç görünen bir dedeye bu kadar genç kalmasının sırrını sorarlar. Genç ihtiyar, buyurun önce bir şeyler yiyelim, sonra da genç kalmanın sırrını sizlere anlatayım deyip sofra kurdurur. Yemekten sonra hanımından bir karpuz getirmesini rica eder. Nine de üst kattan bir karpuz getirir. İhtiyar, karpuzu beğenmeyip daha iyisini ister. Yaşlı kadın gidip yeni bir karpuz getirir, fakat dede onu da beğenmeyip misafirleri için başka bir karpuz getirmesini rica eder. Yaşlı kadın başka bir karpuz getirir, ama dedemiz onu da beğenmez. Sonra da misafirlerine dönerek, gelin karpuzu beraber seçelim der. Misafirler üst kata çıktıklarında sadece bir karpuz olduğunu görüp şaşırırlar. Meğer yaşlı teyze her seferinde aynı karpuzu getirmektedir. Misafirlerine dönen dedemiz şöyle devam eder. Arkadaşlar gördüğünüz gibi burada bir tane karpuz var. Hanım beni mahcup etmemek için her seferinde farklı bir karpuz getiriyormuş gibi göründü. Başka karpuz yok, demedi. O beni hiç üzmedi. Ben de onu hiçbir vakit üzmedim. Böylece ikimiz de genç kaldık, der. Evlilik müessesesi ilk insandan beri var olup insan neslinin devamı, saadeti iyi bir evlilik ve sevgi dolu bir aileden geçmektedir. Ancak her konuda olduğu gibi ailenin de belli kuralları vardır. Aslında aile kurmak için de insanın ehliyet sahibi olması gerekir. Nikah öyle bir tılsımdır ki, bir sözle size haram olan insan eşiniz, helaliniz, hayat arkadaşınız, hatta her şeyiniz olmaktadır. İnsanın bunun kıymetini bilmesi ve saadetini kendi eliyle felakete çevirmemesi gerekir.
Evlenmenin en ağır şartı olarak kul hakkı bildirilmiştir. Buna hepimiz çok dikkat etmeliyiz. Dolayısıyla Müslüman’ın ahirette çekeceği en büyük sıkıntı kul hakkıdır. İmâm-ı Rabbânî hazretleri: “Üzerinde çok az kul hakkı olan kimse, peygamberlerin ibadetini yapsa bile, Cennet’e giremez.” buyuruyor. Bu hak mutlaka ödenecektir. O halde haklı olsak bile kimseyi incitmemeli, sık sık helallik dilemelidir. Kul hakkıyla ahirete gitmekten çok korkmalıdır. Kul hakkı ne kadar az olsa da, helalleşmedikçe Cennet’e girmeye manidir. Sırat köprüsünde her Müslüman’a sorulacak olan yedi sualden biri de kul hakkı olacaktır. Kul hakkı ile ilgili sualden, masum oldukları halde, peygamberler bile korkarlar.
Münakaşadan çok sakınmalıyız. Münakaşa dostların dostluğunu bitirir, düşmanların düşmanlığını artırır. Aile için şiddet, çok zaman küçük tartışmalarla başlamaktadır. Öfke ile akıl bir arada bulunmaz, biri gelince diğeri gider. Bu nedenle Sevgililer sevgilisi peygamber efendimiz, asıl pehlivan rakibini yenen değil, öfkesine hakim olandır, buyurmuştur.
Şüphesiz erkek fizik ve güç olarak kadınlardan daha güçlüdür. Bu nedenle aile içi şiddet denilince kadına yönelik şiddet anlaşılmaktadır. Ancak aile içinde erkek, baba, çocuk hatta dede ve nineler de şiddete maruz kalabilmekte, hatta bu durum gittikçe de yaygınlaşmaktadır. Bu nedenle mübarek dinimiz her hususta olduğu gibi anne-baba, karı-koca ve çocuk haklarının evrensel olarak ve zamanlar ötesi olarak belirlemiş ve bu hakları hem hukuki, hem de vicdani olarak garantiye almıştır.
Peygamber efendimiz, (Kadınlarınıza eziyet etmeyin! Onlara karşı yumuşak olun, iyilik edin!) ve (Kocası razı olduğu halde ölen kadın, Cennete girer. Yine Bir erkek, hanımını döverse, kıyamette onun davacısı ben olurum. Başka bir hadisi şeriflerinde de Kadınlarınızı üzmeyin! Onlar, Allahü teâlânın sizlere emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine bir köle azat etmiş sevabı yazılır buyuruyor. Bir mübarek zat da, aklı olan karı koca, birbirlerini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin hayat arkadaşı devamlı üzülerek sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, başka hastalıklar da hâsıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuştur. Saadeti sona ermiştir. Eşinin hizmetinden, yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona, alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki, bu pişmanlığının faydası yoktur. O hâlde, ey Müslüman! Hayat arkadaşına yapacağın huysuzlukların, işkencelerin zararlarının kendine de olacağını düşün! Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalış! Bunu yapabilirsen, rahat ve huzur içinde yaşar, Rabbinin rızasını da kazanırsın.” buyurmaktadır.