Bu makaleyi, en yetkilisinden en yetkisizine kadar, üzerine düşen görevi yapmalarının gerekliliğini tekrar hatırlatmak, izan, insaf, vicdan, mesuliyet ve mecburiyet duygularına hitaben, herkes için yazıyorum.
Bu ve benzeri makaleler genelde problemleri, sıkıntıları, aksaklıkları ve haksızlıkları dile getirir mahiyette olmakla birlikte, her şeyden şikâyet etmeyi adet edinip üzerimize düşeni yapmaktan imtina eden bir geleneksel düşünce yapımızdan olsa gerek, çok azında çözüm ve tedavi yolları gösterilir.
Mesleğim olan Nöroşirurji (Beyin, Omurilik ve Sinir Cerrahisi) dışında yazdığım yirmi kitabın çoğunda, verdiğim yüzlerce konferansta, katıldığım ve sayısını unuttuğum bütün televizyon programlarında, yazdığım yüzlerce makalede ve gerek şahsen ve gerekse devletin yetkili üst makamlarınca tarafımdan hazırlanması istenen raporlarda, eğitim sistemimizdeki problemlerin sebep, mahiyet ve çözüm yolları belirtilmiş, defaaten yetkililere ve sorumlulara iletilmiş olmasına rağmen, bir arpa boyu yol almayı bırakın, her geçen gün daha da vahim mecraya sürüklenmekteyiz.
Bu eğitim ile ilgili problemler, daha çocuk annesinin karnında iken başlamakta ve hayatlarının sonuna kadar da devam etmektedir. Kafa yapımız nedense, hep böyle…
Mevcut sistemle, doğar doğmaz televizyon, internet ve planlı vahşi sublüminal fırtınaya tutulan insan oğlu, maalesef, genellikle dejenere ve çağ dışı eğitim ve öğretim yöntemleriyle diplomalandırılmış kifayetsiz, himmete, erdeme ve bilgiye muhtaç bazı kişilerin ellerine teslim edilmekte, aileleri ile birlikte, yarışa hazırlanan atlar gibi, düşünme, hayal kurma, muhakeme ve analiz etme, okuma ve üretme gibi faaliyetlerinden mahrum bırakılmış, ezberci eğitimin baskısı altında, hem kendi istikballerini, hem de milletimizin, evrenin, insanlığın ve hayatın geleceğini risk altına sokmakta ve hatta tehlikeye atmaktadır.
Üniversite öncesi dönemde, öğrenciler kabiliyet ve ferasetlerine göre seçilerek yönlendirilmemekte, hayatlarına yön verecek, onları istikbale hazırlayacak, hangi meslek grubunda olursa olsun, işlerinde başarılı olmalarını sağlayacak edebiyat, felsefe, mantık, ahlak, sosyoloji, psikoloji ve tarih şuuru gibi dersleri ihtiva eden eğitim ve öğretimden, yoksun bırakılmaktadırlar.
Kendilerine zaman ayırılmasına ve sosyal yönden gelişmelerine fırsat verilmemekte, okul dışında geçen zamanlarını, sadece öğrencileri değil, aileleri ile birlikte yoğun ödev yapmakla harcamak mecburiyetinde bırakılmaktadırlar.
Bir türlü istikrarı sağlayamadığımız, sık sık değiştirdiğimiz ve her gelenin kafasına göre düzenlemeler yaptığı, öğrencilerin de, ailelerinin de akıllarını karıştıran, zannımca bazı akl-ı selim sahibi yetkililerin(!) de kafalarını allak bullak eden bu sistemin, bütün eğitim ve öğretim kurumlarını istenilen seviyeye getirmesi beklenmemelidir! Nitekim, geri kalmışlık bir bütündür, parçalanamaz! Sistem bozukluğu ve dejenerasyon, bir defa bir yere sirayet etti mi, herkes, her kesim, her kurum ve her bölge, bu geri kalmışlık ve dar kafalılıktan kendince nasibini alır!
Hiçbir ön araştırma, fizibilite, ihtiyaç ve altyapı çalışması yapılmadan, her köye bir üniversite, her kasabaya bir Tıp Fakültesi, her mahalleye bir yüksek okul açarsak, dilekçe bile yazmasını bilmeyen kişilere ulufe dağıtır gibi üniversite diploması(!) verirsek, cahiller ve işsizler ordusunu daha da kalabalıklaştırırsak, nereden ve nasıl kazanıldığını sorgulamaktan imtina ettiğimiz, hatta korktuğumuz ve çekindiğimiz bazı meçhul, zalim, gafil, mağrur ve bir türlü “adam” olmayı becerememiş kompleksli sermaye sahiplerine, kaliteye bakmadan her istediklerini verir, arzu ettikleri yetki ve salahiyeti ve hatta imkanları ikram edersek, hayatında hiçbir araştırma yapmamış, doğru dürüst makale yazmamış, ciddi bir neşriyatı olmayan, hiçbir öğrenci, asistan ve öğretim elemanı yetiştirmemiş, bulunduğu köyden-kasabadan bir başka yere gitmemiş, “kerameti kendinden menkul”, kendinden başka adam(!), bilim insanı(!) ve hoca(!) tanımamış, oturmayı-kakmayı, giyinmeyi ve kravat bağlamayı ve takmayı, saçını taramayı bilmeyen, yüzü gözü kir pas içinde, tırnaklarının uzadığından sakallarının yüzünü tanınmaz hale getirdiğinden haberi olmayan, saygınlıktan bîhaber, özellikle hekimler için, hiçbir problem vaka çözmemiş ve sağlığına kavuşturmamış, önemli bir ameliyat yapmamış, mesleğini sıradan uzman ve operatörlerin yapacağı hastaları tedavi ve ameliyat etmekle, hatta etmemekle(!) sürdürmüş, hiçbir özelliği olmayan bir sağlık kurumunda çalışmış, ya da çalışmamış, “Şu ahir ömrümde benim de bir akademik unvanım olsun!” heves ve düşüncesi ile şeytana bile pabucu ters giydirecek yollara tevessül eden, ahbap-çavuş ilişkileri ve kanunların açıklarını tecrübeli bir cambaz mahareti ile gönlünce evirip çevirenlere, seri üretimle(!) işportadan(!) fasondoçentlik, masondoçentlik ve fasonfesörlük masonfesörlük dağıtırsak, “performans” denen illeti doktorların başına bela edersek, tarih boyunca en kutsal, en itibarlı ve en zor meslek olarak bilinen hekimliği ve müntesipleri olan tabipleri, aşağılık ve haddini bilmeyen, kıskanç, nankör, ebleh, cahil, yobaz ve canavar ruhlu insanların gözünde düşman belletirsek, milletlerin ve devletlerin bekası için “olmazsa-olmaz İdari Düsturlar” olan; Adalet, Emanet, Liyakat (Ehliyet), Meşveret (İstişare) ve Maslahat (Toplum Yararı) prensiplerinden taviz verirsek, Tezekkür, Tedebbür, Teakkul, Tefakkuh ve Tefekkür (5 T İlkesi) ilkelerinden uzaklaşırsak ve kafamıza göre bir düzen geliştirir ve insanları buna uymaya mecbur kılarsak, ve bu ısrarımızda cahilce, inatla ve zecri tedbirlerle(!) devam edersek, kendi kendimize çok YAZIK etmiş olacağız!
“Dünyayı yeniden keşfetmenin” gereksiz olduğunu bir türlü anlayamayan kafayı değiştirmediğimiz müddetçe, batının bilimsel, teknolojik, metot ve aydınlanma yöntemlerini değil de, bataklıklardaki müfsid alışkanlıklarını edinme yarışına girdiğimiz ve kendi kimlik ve benliğimizle barışmadığımız sürece, istikrarı sağlayabilmemiz, global yarışta yer alabilmemiz ve muasır seviyede olmamız mümkün değildir.
Ayrıca, “milli” eğitim sistemimizi ihlal, sosyal, san’at ve milli şuurumuzu ihmal, üniversiteye öğrenci alma, eğitme, öğretme ve mezun etme, ve öğretim üyesi yetiştirme, seçme, akademik paye verme ve atama yöntemlerini iğfal edersek, yeni ufuklara doğru adım atmak bir yana, başladığımız noktaya bile geri dönemeyiz!
Artık, Holistik Beyin, Holistik Evren, Nanoteknoloji, Nanorobot, Robotik Cerrahi, Yapay Zeka, Kuantum Biyolojisi, Nörokuantum, “Neural Text to Speech Technology (NTTS) ve Beyinlerarası İnterneti, isim babası olduğumu zannettiğim “WBW”i konuştuğumuz ve yazdığımız (https://www.medimagazin.com.tr/authors/ismail-hakki-aydIn/tr-global-beyin-agIna-dogru-bir-adIm-72-87-4183.html), (https://youtu.be/oymKDtCrrdw),
(https://www.ecronicon.com/eco19/pdf/ECNE-02-ECO-15.pdf)
bu dönemde, diğer yandan da meşgul olduğumuz şeylere bak!
YAZIKTIR, YAZIK!
Birkaç aforizmayı ilave etmekte fayda mülahaza ediyorum.
*Çok yakın bir gelecekte, beynimize yerleştirilen bir elektrot sayesinde, bilgisayarlarla ve diğer beyinlerle iletişime geçmemiz mümkün olacak!
Ben bugünden bu sistemin adını koyuyorum.
WBW (WORLD BRAIN WEB)
*Her Lisede, Psikoloji, Mantık, Ahlak, Estetik ve Metafizik Muhtevalı, Mükemmel bir Felsefe Eğitimi Verilmediği Müddetçe, İstikbal ve İstiklal Teminat Altına Alınamaz!
* Dinine, mezhebine ve meşrebine bakmadan emaneti ehline vermediğiniz müddetçe, liyakatı sadakate tercih etmediğiniz sürece, sabahlara kadar namaz kılsanız da, her gün oruç
tutsanız da, Mahşerde bunun hesabını veremezsiniz!
* Âcilen, “1933 Üniversite Reformu”na benzer bir reforma ihtiyaç vardır. “Mebzül Sahte Kreş”ler ilgâ edilip, “Sahte Hoca”lar, mecbûrî istirâhate sevk edilmeli ve “Üniversite” gibi 15-20 “Üniversite” kurulmalı, ve “Hoca” gibi “Hoca”lar istihdâm edilmelidir!
Ve Rubâimiz…(İsmail Hakkı Aydın, Rubaiyyat-ı Bircis, Girdap Kitap, İstanbul, 2018)
HAYYAM’DAN HABER
(Yahyâ Kemâl’e)
— — • / • — — • / • — — • / • —
(Mef’ûlü, Mefâîlü, Mefâîlü, Feûl)
Yazdıkça, sevildikçe rubâîlerimiz,
Baktık yine yükseklere ermiş serimiz,
Hayyam okumuş, neş’elenip saldı haber,
Mecliste de, gönlünde de varmış yerimiz!