İletişim çağını yaşadığımız ve internet ile birlikte daha çok küreselleşen dünyada birçok insan sınırların kalkacağını, devletlerin ve milletlerin önemsizleşeceğini düşünse de mikro milliyetçilik dünyada içinde bulunduğumuz yüzyıla hâkim oldu bile.
Ortadoğu’da Arap baharı dalgası ile birlikte iç savaşlar, Afganistan’da yıllardır devam eden iç savaş, Afrika kıtasında yaşanan kıtlık bu sorunlu coğrafyalardan özellikle ülkemizi de içine alan Avrupa ve Amerika’ya doğru bir sığınmacı dalgasına sebep olmuştur. Sığınmacı akınına uğrayan ülkelerde doğal olarak bir mikro milliyetçilik başlamıştır. Özellikle batılı ülkelerin bir strateji oyunu olan Arap baharı ve yine mühendislik faaliyetlerinden çıkan yapay terör örgüleri olan IŞİD, El Kaide gibi terör örgütleri dünyada İslam fobiyi arttırdı ve insanlar İslam ile terörü ve geri kalmışlığı bağdaştırmaya başladılar. Tabi ki bütün bunlar bir siyasi mühendislikten başka bir şey değildi.
Dünya böyleyken Türk milliyetçiliğinin bu yüzyılda nasıl bir gelişim ve değişim içerisinde olduğunu da irdelememiz gerekiyor. Her şeyden önce milliyetçilik kavramını sorgulamalıyız. Dünyada tarihten günümüze saf bir milletin kaldığını düşünmüyorum açıkçası. İnsanlar savaş, ticaret ve göçlerle her zaman birbirleriyle etkileşim halinde olmuşlardır. Tarihte devletlerarası anlaşmalarla devlet başkanlarına prensesler eş olarak gönderilmiştir. Bunca etkileşim halinde olan bir sosyolojik olayda saf bir ırktan bahsetmek büyük bir hata olur. Mesela tarihte Türklere baktığımızda Türkler Çinli prenseslerle evlenmişlerdir. Savaşlar ve ticaret ile yine Hintlilerle etkileşim halinde olmuşlardır. Bugünün İran’ı Farslar ile sürekli bir etkileşim haline girmişlerdir. Aynı şekilde Moğollar ile de aynı süreç devam etmiştir. Kavimler göçü ile birlikte Avrupa Hun imparatorluğu ile birlikte Avrupalılarla Türkler etkileşime geçmişlerdir. Bu Selçuklular ve özellikle Osmanlılarda da devam etmiştir.
Ayrıca Türklerin İslamiyet’i kabul etmesi ile birlikte ve İslam coğrafyasına yapılan seferler ve o bölgelerde kurulan Türk devletleri ile birlikte Araplardan da büyük bir şekilde etkileşim söz konusudur. Hal böyleyken atlarda ki saf kan bir milletten ya da kafatası milliyetçiliğinden bahsetmek hayal ürünü olacaktır.         Peki, bu ortamda Türk milliyetçiliğinin alacağı misyona birlikte bir bakalım. Artık Millet kelimesinin taşıyacağı anlam bir devletin nüfusunun üst kimliği olabilir. İkincisi ise farklı devletlerin nüfusu olan fakat kan ve akraba bağı başta olmak üzere dil, din örf adet ve kültür birlikteliği ile benzer özellikler taşıyan toplumlar artık millet olgusunu taşıyacaktır. O zaman Güney Asya Çin topraklarından Sibirya’ya, Orta Asya’dan Kafkaslara balkanlardan orta Avrupa’ya, Ortadoğu’dan kuzey Afrika’ya kadar geniş bir coğrafya da Türk milletinin kan ve akraba bağının yanında dil birlikteliği, din birlikteliği, örf ve adet birlikteliği, kültür birlikteliği bizi millet yapacak bir olgu olarak önümüze çıkabilmektedir.
Böyle bir olguyu fırsata çevirebilmek için Kızılelma ve Turan fikirlerini tekrar hatırlayabiliriz. Türk birliği için artık sınırları birleşmiş tek bir devletten bahsedecek değiliz. Ama Avrupa Birliğine benzer Türk Ekonomik Topluluğu, Türkçe Konuşan Devletler Topluluğu, NATO’ya benzer Türk Devletler Ordusu gibi birçok uluslararası oluşumlar ile birlikte Kızılelma ve Turanı gerçekleştirebiliriz.
Ümmetçilik halifeliğin kalkması ile birlikte geçerliliğini yitirse de şuan Müslüman coğrafyaya baktığınızda İslam devletlerin birlik olabilmesi için önündeki en büyük engelin mezhep çatışmaları olduğunu görebiliyoruz. İran ile Arabistan arasındaki mezhep savaşının bedelini bu gün maalesef yemen ödemektedir. Birçok İslam devletinin dış politikasını maalesef ABD belirlediği için bağımsız bir dış politikada birliktelikten söz etmek bu günün gerçekleri ile uyuşamamaktadır. Daha bütün İslam devletleri İsrail’inin Filistin işgaline karşı tek bir ses oluşturamamışlardır.
Günümüz dünyasında Türk milleti olgusunu ve Türkçeyi her şeyin üstünde birleştirici bir olgu olarak oluşturmak zorundayız. Diğer bölgesel ve coğrafi etnik farklılıklar ancak Türk milletinin ve Türkçenin bir zenginliği olacaktır. Balkan şivesi ile Karadenizlilerin ağzı Doğu insanımızın Kürtçe konuşmaları hepsi bizim milletimizin zenginliği olarak kabul görecektir. Bizleri bir arada tutan şeyler Akrabalık bağlarımız, dinimiz, dilimiz ve ortak kültürel değerlerimiz olarak Türk milleti yeni yüzyılda kendi yüceliği ile yaşamaya ve varlığını göstermeye devam edecektir.