Allah’ın kainatın düzeni içinde var ettiği her saat, her gün, her ay değerlidir. Ancak öyle bir zaman dilimi var ki onun kıymetine paha biçilemez. O da ayların efendisi Ramazan ayıdır. Hz. Ömer Ramazan ayı geldiğinde “Hoş geldin ey hayırla dolu ay!” dermiş. Çünkü hayırlar bu ayda, bereketler bu ayda, rahmet bu ayda, bağışlanma bu ayda, af bu ayda, sabır bu ayda, irade terbiyesi bu ayda, nefsi arındırmak bu ayda, bin aydan hayırlı gece bu ayda, Kur’ân’ın indirilmeye başlaması bu ayda, birlik beraberlik bu ayda, Allah’a yakınlık bu ayda ve bütün bunların sonunda takvaya ulaşmak bu ayda.
Ramazan ayı tam bir takva ayıdır. Olgunlaşma, pişme, Allah’ın sevdiği ve cennetini hazırladığı takva sahibi kişilerden olma ayıdır. Her iman sahibinin hedefinde olması gereken şeydir takva. Allah katında ve mizanda en değerli şeydir takva. Âhir zamanın günah, şer ve fitne dikenlerine takılmadan dikkatlice yürümeye çalışma hassasiyetidir takva. Hayatımızın her alanı için yeterli olan helal dairesinde yaşayıp haramdan ve hatta şüpheli şeylerden uzak durabilme cesaretini göstermenin adıdır takva. Kısaca takva dinin emir ve tavsiyelerine uyma, haram ve günahlardan kaçınma hususunda gösterilen titizlik anlamında bir kavramdır. Gelelim takva ile orucun irtibatına.  el-Bakara/2 suresinin 183. ayetinde oruçla ilgili şu cümleler yer alır: يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ “Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi  sakınırsınız (takvalı olursunuz) diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç farz kılındı.” Ayette geçen “lealle” edatı Arapça dil bilimciler açısından üç  şey için kullanılır: 1-  Beklenti ve ümit, 2- Sebebiyet, 3- Soru. Kur’ân’da sebebiyet bağlamında 121, beklenti ve ümit bağlamında 6, soru bağlamında 2 kez kullanılmıştır. (İbn Faris, Mu’cem, Daru’l-Fikr, 4/12-15; M. Fuad Abdulbaki, Mu’cemu’l-Müfehres, Daru’l-Kütübü’l-Mısriyye, 648-649) Söz konusu ayete edatın muhteviyatında olan beklenti ve ümit anlamını verdiğimizde yukarıdaki şekilde bir çevrim yapılabilir. Yani oruç ibadetini yerine getiren bir müminin takva vasfını kazanması beklenir ve ümit edilir. Çünkü her müminin bu farzı eda ederken taşıdığı iman ve samimiyeti, oruca zarar verecek şeylere dikkat etme hassasiyeti aynı değildir. Dolayısıyla oruç tutan bir mümin Ramazan ayının sonunda takvalı mümin olurken diğeri olamayabilir. Hz. Peygamber’in  ifadesiyle nice namaz kılanlar vardır ki namazlarından geriye sadece yorgunluk kalır. Nice oruç tutanlar da vardır ki oruçlarından geriye sadece açlık kalır. (İbn Mace, Sünen, Sıyam, 21) Dolayısıyla genel anlamda ibadetler özel de de oruç her mümini  müttaki hale getirmez, her mümini olgunlaştırmaz ve her mümini güzelleştirmez.
Ayette geçen edatı ikinci bağlamına göre yorumladığımızda kısaca şöyle bir mana ortaya çıkar: “Oruç takva sahibi olmanız sebebiyle farz kılındı.”  Yani oruç ibadetini Allah’ın Muhammed ümmetinden önceki ümmetlere de bu ümmete de gerekli kılmasının gayesi takvadır ve bu ibadeti yerine getiren herkes bir derecede takvalı olur. Her mümin aslında bir şekilde takvanın zaten içerisindedir ve fakat takva derecesi farklıdır. 24 ayar altına da 14 ayar altına da altın dediğimiz gibi bir şeydir bu. İşte oruç müminleri  Ramazan ayında yapılacak bireysel ve toplu ibadetlerle birlikte benzer takva ayarına ulaştırıyor. Böylece ümmetin her bir ferdini farklı şekillerde arındırıyor, temizliyor, olgunlaştırıyor, eğitiyor ve cennetine hazır hale getiriyor.
Cenab-ı Hak bizlere hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği ihsan eylesin. Kalplerimize takva versin, âzâlarımızı takvaya uygun kullandırtsın. Ramazan ayıyla başlayıp ömür boyu devam eden takva yolculuğumuzda bizi başarılı kılsın. Takva sahibi kullarıyla beraber bizleri cennetine alsın.
Dr. Yavuz Tuğberk