‘Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın!’
Dünyanın en büyük devletlerinden biri olan Osmanlı Devleti, kendisine Devlet Ebet Müddet diyordu. Halbuki altı yüz yirmi üç yıllık tarihinde, beka sorunu hep var olmuştur. Kuruluşunun 100. Yılında ‘Fetret Devri’ denilen dönemde yok olmakla yüz yüze gelmiş, tam on bir yıl süren iç karışıklıklar ve çok kanlı kardeş kavgaları sonunda yeniden kurulabilmiştir. Ancak milli varlığımıza ve bekamıza kast eden düşmanlar asla pes etmemiş, her fırsatta bizi Asya’nın çöllerine sürmek için yeniden toplanıp saldırıya geçmiş, nihayet 1.Dünya Savaşı sonunda devletimizi yıkmayı başarmışlardır. Bu yıkımla milyonlarca kilometrekare vatan toprağı elimizden çıkmış, bir o kadar da vatan evladı kaybedilmiş, o gün bugün de kanımız su gibi akmaktadır.
Bir devletin kurulması, bütün kurumlarıyla tam olarak oturması uzun ve zor bir süreç gerektirir. Bu süreç bazen yüzyıllar alabilir. Yüz yıl bir insan ömrüdür. Devletler için yüz yıl henüz çocukluk çağı kabul edilebilir. Osmanlı Devleti’nin kuruluşu 150 yıl sürmüştür. Bu dönemde dokuz savaş, beş de iç savaş yaşanmıştır. Bu arada yitirilen canları, çekilen acıları düşünün artık.
Cumhurbaşkanlığı Forsu’ndaki 16 yıldız, tarihte yıkılan büyük Türk devletlerini temsil eder. Sonuncusu Devlet-i Aliye-i Osmaniye olan bu devletlerin her biri, kendi devrinde süper güç olduğu halde, sen ben kavgalarıyla yıkılmıştır.
Milyonlarca insanımızı kaybettiğimiz büyük savaşın sonunda, son vatan toprağımızda, adeta küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurulduğu günden beri aralıksız beka sorunu yaşamaktadır. 100 yıldır sayısız ayaklanma, isyan, darbe ve ihanetle mücadele etmek zorunda kalmış, hala da mücadele etmektedir. Devletsizliğin ne demek olduğunu acı acı yaşayan milletimiz, devletin bekası için, ezanları susturup camileri ahır yapan, on yılda bir millete darbe yapıp seçilmiş başbakanını ve gencecik evlatlarını şehit eden zihniyete bile tahammül etmiştir.
Aslında bu durumu anlamak için eskilere gitmeğe de gerek yoktur. Biz bugün Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Mısır, Yemen, Venezuela gibi devletlerin nasıl hallaç pamuğu gibi savrulduğunu ve milyonlarca masum insanın, kameralar önünde, nasıl doğrandığını, canlı canlı seyretmekteyiz. 40 yıldır mücadele edip dize getirdiğimiz bölücü terör örgütüne hayat öpücüğü vermeye çalışan zavallıları görmemek için kör olmak gerekir. Gözümüzün önünde yaşanan bu ibretlik olaylardan ders çıkaramayana ne denir bilemiyorum.
‘Ey Türk titre ve kendine gel!’ Unutma yaşadığımız bu mübarek topraklar, medeniyetler ve milletler mezarlığıdır. Son pişmanlık fayda vermez. Sonradan ah çekene ahmak derler. ‘Türkiye’nin beka sorununu anlayamamak, gerçekten çok büyük bir zeka sorunudur. Kırk yıldır bölücü terör örgütünün kalkışması ile ve daha dün dünyanın görebileceği en alçak Fetö terörüyle mücadele eden ve etmekte olan devletimizin beka sorunu olmadığını iddia etmek ve bölücü unsurlarla birlikte iş tutmak gaflet, dalalet ve hatta ihanet değil de nedir?