Dünyaya gelirken hiç birimiz erkek ya da kadın olmamızı veya da herhangi bir ırk mensubu olarak dünyaya gelmemizi seçemeyiz. Hangi millete, hangi aileye ve hangi coğrafyada, hangi zaman diliminde dünyaya gelmeyi kararlaştıran biri aramızda var mıdır acaba?
Kadınlarımız ilkel çağlardan günümüze kadar her zaman erkek egemenliğinde bir toplumda yaşamışlardır. Bedenen erkeklere oranla güçsüz olmaları onları erkeklerin otoritesinde yaşamaya zorunlu bırakmıştır. Yaşamın her köşesinde bir bedel ödeneceği zaman suçsuz olsalar dahi ceza çoğu zaman kadınlarımıza kesilmiştir. Kırsal kesimlerde azalmasına rağmen hâlâ varlığını sürdüren bir sorun kız çocuklarının eğitim hakkından mahrum bırakılmalarıdır. Çoğu kız çocuğu ilköğretimini bitirdikten sonra maalesef eğitimine devam edememektedir. Daha çocukluk yıllarından başlamak üzere erkek kardeşlerinin gölgesinde yaşamaya alıştırılmaktadırlar. Özellikle kırsalda yaşayan kız evlatlarımız ilköğretimini bitirir bitirmez veya da okuluna devam ederken çocuk yaşlarında çocukluklarını yaşamadan nişanlanıyorlar ve kısa bir süre sonra evlendiriliyorlar. Aslında evlenmek için yeterli ne fiziksel gelişime, ne de psikolojik gelişeme ulaşmışlardı. Çocuk muyum yoksa genç kız mıyım derken kendilerine psikolojik bir bocalamanın içerisinde buluveriyorlar. Bunun yanında ailesi onu sözlerken veya nişanlarken bir de başlık parası adı altında kız çocuğuna bir bedel biçer gibi aşağılayıcı bir şekilde bunu yapıyor. Aile olmayı, eş olmayı ve anne olmayı bilemeden hepsini yaşamaya başlıyorlar. Bizler toplum olarak bu çocuk anneleri sadece izlemekle yetiniyoruz.
Yine toplumumuza baktığımızda namus kavramının bütün yükünü kadınlarımıza yüklemiş durumdayız. Bir erkek çocuğunun kız arkadaşı olmasını gurur verici bir şey olarak tanımlarken kız çocuklarımızın erkek arkadaşlarını gayri ahlaki olarak tanımlıyoruz. Birçok yerde töre adı altında kendilerine cinsel istismarda bulunan ve tecavüz eden kişilerle kızlarımızı namus adı altında evlendiriyoruz. Böylelikle cinsel saldırıda bulunan erkeği hiçbir cezaya maruz kalmadan istismar ettiği kızla evlendiriyoruz. Bir anlamda erkeği ödüllendiriyoruz. Saldırıya maruz kalmış, kadın olmasından dolayı cinsel bir obje görülüp faydalanmaya çalışılmış bir kızın psikolojisini ve ruh halini düşünmeden bütün bunların bedelini kız çocuğuna ödetiyoruz. Kendisine saldıran bir erkekle onun aile kurmasını bekliyoruz. Bütün bu suçun cezasını mağdur olmasına rağmen onun zayıf omuzlarına yüklüyoruz. Tanımadığı, bilmediği ve üstelik ona saldırmış bir insanla ömür boyu aynı yastığa baş koymasını, çocuklarının olmasını ve mutlu bir yaşam sürmelerini bekliyoruz. Neden “namus” için! Böyle bir anlayış ile sadece kadın istismarları artar ve erkekler bu istismarları yapmak için daha çok cesaretlenir.
Kurulan aile düzenlerinde kocaları tarafından fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalan kadınların sayısından haberdar mıyız acaba? Maruz kaldığı şiddeti annesine, babasına anlatmaya kalktığında aman kızım yuvan bozulmasın anlayışıyla ömür boyu kadınlarımızı bu şiddetle yaşamaya sevk ediyoruz. Sesleri çıkmayan, yalnız bırakılan bu kadınlarımız bu işkenceyi ömürleri boyunca sessiz sedasız çekmek zorunda kalıyorlar.
Aile içi şiddet ve huzursuzluktan kurtulmak adına boşanmak isteyen kadınlarımız eşleri tarafından birçok tehdide maruz kalıyorlar. Boşanma fikrinden vaz geçirilmek için canlarıyla tehdit ediliyorlar ve birçok kadınımız yine eşleri tarafından sırf boşanmak istiyor diye katlediliyorlar. Bütün bu anlattıklarımı televizyonların haber bültenlerinde normal gündelik bir habermiş gibi izliyoruz ve artık bu haberleri gayet doğal karşılıyoruz.
Liselerde ve Üniversitelerde okuyan kızlarımız veya herhangi bir işyerinde çalışan kızlarımız hayatın her aşamasında kadın olduklarından dolayı ve erkeklerden fiziki olarak daha güçsüz olduklarından dolayı saldırıya uğramaktadırlar. Bu saldırılar bazen cinsel istismar oluyor bazen de darp oluyor.
Bütün bu anlattıklarımızın bedelini maalesef kadınlarımız ve kız çocuklarımız ödüyor. Değerli okuyucular bize düşen hiçbir şey yok mu acaba? Bir yazar olarak ben bunu konuyu yazdım. Çünkü farkındalık oluşturmak istiyorum. Algı oluşturmak istiyorum. Devleti yöneten, yasaları çıkaran yetkililere sesleniyorum; kadın istismarı ile ilgili daha caydırıcı cezalar getirin. Sivil toplum kuruluşlarına sesleniyorum; erkeklerin kadınlara bakış açılarını pozitif olarak değiştirecek toplumsal projeler geliştirin. Kız çocuklarının erkek çocukları ile birlikte aynı haklara sahip fırsat eşitliğini sağlayacak sistemler kurmamız gerekmektedir.
Artık kadınlarımızı erkeklerin suçlarının bedelini çeken bir fert olmaktan çıkaralım ve onlara hak ettikleri değeri verelim.