Dünya üzerinde canlıları incelediğinizde beslenmek için, mevcut yaşam alanlarını korumak ve yeni yaşam alanları bulmak adına, hayatlarını sürdürmek için ya kendi türleriyle ya da başka türlerle sürekli mücadele içerisinde olduğunu görürsünüz.
Yine insanlık tarihini incelediğinizde en ilkel çağlardan günümüze kadar insanlar kendi aralarında sürekli fiziki bir mücadele içerisindeler. İnsanlar birey olarak başka bir bireyle fiziki mücadele içerisine girerken, bunları aile, sülale, topluluklar takip eder. Son olarak devletler diğer devletlerle fiziki bir mücadele içerisine girerler. İnsanlar var oldukları günden çağımıza kadar ya fiziki saldırıya uğramışlardır ya da fiziki olarak karşılarındakilere saldırmışlardır.
Diplomasinin fayda sağlamadığı yerde askeri müdahaleler devreye girer. Bir masa etrafında ortak bir çıkarda buluşamayan devletler kendi çıkarlarını elde etmek için askeri müdahale marifetiyle savaşarak bunu yapmak isterler. Savaşların ana sebebi ortak bir çıkarda buluşamayıp azami çıkar elde etmek için saldırıya geçmektir. Bu durum şöyle bir şey doğuruyor. Eğer askeri gücünüz diğerlerinden daha güçlüyse savaşarak istediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz. Savaşın çirkin yüzü de burada devreye girmektedir. Askeri, ekonomik ve diplomatik güçleriniz sayesinde istediğiniz ülkenin toprağını, ekonomisini ve bütün kaynaklarını elde edebilirsiniz. Biz buna orman kanunları diyoruz. Her ne kadar Uluslararası mahkemeler kurulsa da her ne kadar insan hakları bildirgeleri yayınlansa da adalet haklıdan yana değil güçlüden yanadır. Zayıfsanız haksızsınız, güçlüyseniz daima haklısınız. Mesela Birleşmiş Milletler kararlarına baktığımızda savaşlarda sivil insanların asgari zarar görmeleri amaçlanmıştır. Her ne kadar bu kararlar resmi olarak geçerliliklerini sürdürseler de birçok savaşta orantısız güç kullanılmaktadır. Savaşlarda kullanılan orantısız güç masum sivillerin zarar görmesine sebep olmaktadır. Savaşların iki karşıt askeri güç arasında geçmesi gerekirken maalesef siviller hedef alınmakta ve birçok sivil savaşlarda hayatını kaybetmektedir. Bu savaşlara başlıca örnek olarak ABD’nin Irak’a saldırısı, Suriye iç savaşı, ABD’nin Afganistan’a saldırısı, Bosna gibi birçok savaşı sayabiliriz. Dünya tarihinde en çok sivil kayıplar verilen savaşlarda ilk sırayı 60 milyondan fazla insanın hayatını kaybettiği II. Dünya savaşı almaktadır. Tarihin en acımasız saldırıları arasında Moğol ve Timur istilaları da yer almaktadır. Bu istilalarda toplam 80 milyondan fazla insan hayatlarını kaybetmiştir. Yine aynı şekilde I. Dünya savaşında da 40 milyon civarında insan hayatını kaybetmiştir. Günümüzde savaşlar ekonomik kazanç elde etmek, ülke sınırlarını genişletmek, güvenlik sorunlarını bertaraf etmek, diplomatik çıkarlar elde etmek, siyasal ve politik çıkarları korumak ve genişletmek, siyasi ideolojiler, din, mezhep ve milî varlıkları güçlendirmek için çıkmaktadır.
Sırf askeri, ekonomik ve diplomatik yönden güçlü olduğu için masum bir toplumun hakkına hiçbir devlet ve hükümet tecavüz edemez. Savaşta her yolun mubah olmaması gerekir. Hele de bir devletin gücünden dolayı gerçekleştirmiş olduğu savaş suçları hiçbir şekilde görmezden gelinemez. Devletlerin sömürgeci ve yayılımcı politikaları neticesinde masumlar yerlerinden ve yurtlarından edilemez. Bu yüzden dünya devletlerini adil bir mekanizmada denetleyen uluslararası bir kuruluşa ihtiyaç vardır. Birleşmiş Milletler devletlerin savaş suçları başta olmak üzere haksız saldırılarını denetleyecek konumda değildir. Birleşmiş Milletlerin beş daimi temsilci sistemi kendi içerisinde adaletli karar vermesini engellemektedir. Savaş suçu kavramı ve cezaları tekrar güncellenmelidir. Savaş suçu işleyenler için cezalar caydırıcı şekilde arttırılmalıdır. Daha da önemlisi verilen cezalar mutlaka uygulanmalıdır. Savaş suçu içerisine giren sivil halkın öldürülmesi ve işkenceye maruz kalması, sivil halkın esir alınması, askeri esirlerin kötü muameleye tabi tutulması, esirlerin öldürülmesi, sivil halkın göçe zorlanması ve yerleşim yerlerindeki malların istila edilmesi gibi suçlar mutlaka en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Savaşlardan elde edilecek hiçbir çıkar masum bir insanın hayatından daha önemli değildir. Savaşlar sayesinde kazanılacak hiçbir kazanım masum bir çocuğun duyacağı acının karşılığı olamaz.