Eğer Eylül ayı itibarıyla günlük kullandığınız kelimelerden "Ödevini yap!" "Hadi!" gibi sözcükler diğerleri ile yarışmaya başlamışsa, çocuğunuzu erken yatıramıyor, ona kitap okutturamıyorsanız, oyundan kopamıyor, sorumluluklarını aksatıyorsa bu yazı size göre olabilir.
Okulların zili ile beraber annelerin ses tellerini de açacak bir karışım lazımdı aslında. Malum bu dönemde çocuklar bir veya iki kere düşük sesle yapılmış çağrılara kulak asmıyorlar. Onları kitabın, defterin başına oturtabilecek tonun biraz daha yüksek olması gerekebiliyor bazen. Kimisi kendi haline bırakıyor, kimi aşırı baskı uyguluyor, kimi ne yaparsa yapsın yetersizlik sancısı çekiyor. Burada vereceğimiz tavsiyelerse her ailenin kendi dinamiği içinde rahatlıkla uygulayabileceğini düşündüğümüz, yan etkisi sıfır, olumlu tesiri fazla olan önerilerdir.
Öncelikle her çocuğun farklı olduğunu yeniden hatırlatmak isterim. Bu aslında hepimizin teorik olarak bildiği fakat pratiğe dökmekte zorlandığı bir konu.  Çünkü kaygılıyız! İnandığımız doğruların dışında yaşayan biriyle otobüs durağında karşılaşsak ona bile tahammül etmekte zorlanırken zıddımızın ta kendisiyle aynı evde yaşamak, üstelik bunun bizim evladımız olması çok daha geniş bir hoşgörü dünyasına sahip olmayı lüzumlu kılıyor.
Biz hızlıca sorumlulukların halledilmesi gerektiğine inanıyorken çocuğumuz ağır adımlarla, hayal kura kura formasını giyiyor. Geç kalmak onun için ancak gerçekleştikten sonra dert edilebilecek bir şey... Burada bizi o muhteşem ve bitmek bilmeyen öngörülerimiz(!) dürtüklemese aslında, biraz daha rahat olabilirdik değil mi? İçimizdeki felaket haberler memuru susmuyor ki. O gün geç kalırsa, o gün başarısız olursa, o gün ödevini yapamazsa bütün hayatı alt üst olacak sanıyoruz. Gerekçe hazır: Bu çocuk müzmin gamsız! Biraz kaygı aşılamamız lazım, doğru ama yöntem yanlış. Farklılıklara göstereceğimiz anlayış işte tam burada harekete geçmeli.
Siz aşırı telaşlı, o ise çok yavaş... Zaten ikiniz birbirinizi dengeye getirin diye denk geldiniz. Onu disipline edecek potansiyel sizde, sizin kaygılarınızı izale edecek malzeme onda. Hep düzeltmeye, değiştirmeye, kendinize uyarlamaya çalışmadan önce onu bir ayna gibi görüp "Bendeki hangi aşırılığın tezahürüdür bu yavru?" diye düşünür, bu formülü de alır tüm iletişimlerinizde kullanırsanız ciddi manada ferahladığınızı göreceksiniz.
Bu bazen herhangi bir eksiğiniz de olabilir. Ya da dengede olduğunuz bir mevzuda karşı tarafa olan tahammül sınırınızı ölçmek için imtihan sırrı olarak karşılaştığınız bir durum da olabilir. Netice yine değişmeyecektir. Gerçek şu hadis-i şerifte söylendiği gibi: Mümin müminin aynasıdır."
Farklılıkları gördüğünüzde doğru-yanlış kritiği yaparak paniklemek yerine aynadaki sırrı çözmeye çalışmak, olduğu haliyle kabul etmek bizi sadece ileriye taşıyacaktır.
Önerilerden birini vermiş olduk böylece: Kaygılarını bırak! Bunun için kendin gibi olmayanı aynan gibi gör. Endişe yüklü talimatlarınız çocuğunuzu harekete geçirmek yerine onda sorumsuzluğu, duyarsızlığı, önü alınamaz hale getiriyor çünkü.
İkinci olarak, okuldan gelen çocuğu evde yemek kokuları ile karşılamaya özen gösterin. Kendi çocukluğunuzda mutfaktan gelen yemek kokusunu ve ruhunuzda bıraktığı o unutulmaz etkiyi hatırlayın, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bu maddeye ilave olarak hafta içi akşam oturmalarına da son vermenizi öneririm. Yatış saati geçmiş bir çocuğun sabah dinlenmiş olarak kalkmasını beklemek doğru olmaz. Yorgun bir zihin, stresli ve isteksiz birey demektir.
Diğer bir öneri, hedef belirleyin. Yaşları çok küçük, henüz kendilerini bilmiyorlar demeyin. Burada meslek seçiminden bahsetmiyoruz. İstisnasız tüm ebeveynlerin kendine, vatana, millete hayrı dokunacak evlatlar yetiştirmek istedikleri hakikat. Ancak bu isteğin yüzde kaçı çocuğa aktarılabilmiş, kaçı ebeveynin sadece isteğinde kala kalmış bilmiyoruz. Hep söylerim, çocuk hayatı anlamlandırmaya çalıştığı, üst üste sorular yönelttiği döneme girdiğinde ona sahip olduğunuz davaya yönlendirecek cevaplar verin. Kulluk mesela... En temel dava.
Dünyaya geliş amacımız doğrultusunda hareket ettiğimizde çocuğumuz da bizim ayak izlerimizi takip edecektir. Niçin namaz kılıyorsun? Sorusuna "Çünkü Rabbimi çok seviyorum. O'nun da beni sevmesini istiyorum. Hem biliyor musun, kılınca kendimi çok huzurlu hissediyorum..."  diye başlayan cevaplarla; arkadaşının canını yaktığında "Sen Rabbinin biricik kulusun. Güzel ahlaklı davran ki Rabbin senin her halinden hoşnut olsun" cümleleri ile ona doğru yön vermeli. Rabbi ile arasında kuvvetli bir bağ oluşturması ve bunu koruması gaye edilmeli. Bunun için bir Müslümanın hem fiziksel hem ruhsal hem de zihinsel açıdan sahip olduğu imkanlar neyse bunu koruması gerektiği anlatılmalı. Bilek, yürek ve akıl gücüne zarar verebilecek her türlü sağlıksız, ahlaksız ve tembelliğe götüren işlerden sakınması gerektiği ona ilke edindirilmeli. Bir kere bu temeli ona attığımızda bu ilkeye kendisi sahip çıkacaktır. Fazla abur cubura yöneldiğinde bilek gücüne, ahlaksız davranmaya meylettiğinde yürek gücüne, derslerini saldığında akıl gücüne zarar verdiğini bilir çünkü Müslüman donanımlı ve gayretli olmalı. Tembellik Müslümanın işi değil.
En iyi kul olabilmek için Rabbinin takdirini kazanacak şekilde hareket etmesi gerektiği aşılanmalı. Kendisine böyle kutsal hedefler belirlenmiş evlatlar sorumluluk geliştirirken sizi çok yormayacaklardır emin olabilirsiniz. Böylelikle ödevin de oda toplamanın da zamanında yatıp kalkmanın da çocuğun dünyasında bir karşılığı, gerekliliği ve keyifli bir nedeni oluştu çünkü. Aksi takdirde sadece ya ödül için ya takdir için ya rezil olmamak için çalışan ya da yegane hedefi, tüm beşeri isteklerini yerine getirebilmekten ibaret olan amaçsız bireyler yetiştirmiş oluruz.