Son yazıdan sonra detay vermemi isteyenler oldu. Çocuk eğitimiyle alakalı konularda detay vermek, yeryüzündeki insan sayısı kadar misal vermeyi gerektirebilir. Çünkü her bireyin etkilenme sebebi, önceliği, zaafları, potansiyel riskleri farklıdır. Biz herhangi bir kalıba sokmadan yani "Şu şekilde davranırsanız bu sonucu alırsınız" biçiminde formülize etmeden, ancak belli başlı usullere bağlı olmak kaydıyla esnek bir ebeveyn perspektifi geliştirmek adına size yalnızca ışık tutabiliriz. Burada "Belli başlı usuller" ve "Esnek ebeveyn perspektifi" ifadelerini açmaya çalışacağım.
Öncelikle belirtmek isterim ki bunlar her müslümanın özümsemesi beklenen hususlardır. Bir hanımefendi annelik ile müşerref olmuşsa/olacaksa, evladının her türlü ruhsal ve fiziksel gereksinimlerini karşılamaya müsait bir kabiliyet taşır özünde. Evvela bunun bilinmesi gerekir.
Bir beyefendi babalık onuruna mazhar olmuşsa, kocaman bir ağacın dallarını ayakta tutan gövde olduğunu idrak etmiş olmalıdır. Kendisini "Ben bunun için yaratıldım. Buna uygun donatıldım." düşüncesiyle besleyenler, yetersizlik hissine de kapılmayacaklardır. En ufak sendelemede "Zaten yapamıyorum, beceremiyorum" yerine, "Evet, burada hatalıydım ama şuradan derleyip toparlayabilirim." diyerek ilerlemelidir daima. Belki beyefendilerde az rastlanıyor olabilir fakat hanımefendilerde çokça karşılaştığımız hususların başında gelir bu yetersiz hissetme durumu. Çağın "Musmutlu hallerimizi paylaşalım, mükemmel anneyim, bakın ne kadar da ilgiliyim" isimli sergileme hastalığının, bu duruma sebebiyet verenlerin başında geliyor olmasını şimdilik rafa kaldıralım ve olan olmuş madem, şimdiden sonra ne yapabilrizi konuşalım. 
Ben bu noktada tüm annelere ve anne olacaklara şunu özellikle söylemek isterim: Kadın her şeyin yüzde seksenidir. Şefkatiyle, merhametiyle, sıcaklığıyla, anaçlığıyla, toparlayıcılığıyla, kendisine bahşedilmiş olan yeteneklerini kullanarak her alanda varlığıyla denge sağlayabilir, kırıkları onarabilir, yüzleri güldürebilir, huzur, sekine ve şevk aşılayabilir. Yeter ki gayret etsin. 
Belli başlı usuller dedik. Peygamberimizin -Aleyhimissalavatu vetteslimat- sünnetine baktığımızda, çocuk eğitiminde kuru nasihate yer olmadığını görüyoruz. Çocuk eğitimi 10' sa 9' u duadır, 1' i nasihattir ama biz nasihate boğduk evlatlarımızı. Öyle ki çocuklar doydu, taştı; 1 kere duayı zor ediyoruz. 
Duanın içinde tevekkül vardır. Tevekkül, yapılması gerekenleri yapıp sonucu Allah'a bırakmaktır. O halde yapılması gerekenlerden evveli çocukta daha anne karnındayken islam şuuru oluşturmaktır. Doğmadan önce onu namazla, ibadetle, ahlakla tanıştırmaktır.  Bu sebeple önce annede yerleşmiş bir İslam anlayışı olmalı. Zira anlatarak değil yaşayarak öğretilir. Anne huşuyla secdeye eğildikçe kendi miracının çocuğa tesir etmemesi mümkün mü? Doğumundan buluğa erene kadar geçen sürede yaşanabilecek her sorunda çözüm merkezi "İslam" olmalı. İçindeki İslam anlayışı, mıknatıs gibi her meselenin çözümünü kendisine çekmeli.
Bağırılmamalı. Çocuğun itibarı zedelenmemeli. Ona, geleceğin Fatih'i, Yavuz'u gözüyle bakılmalı. "Sen anlamazsın", " Sen yapamazsın" diye başımızdan savdığımız, elinden işini aldığımız çocuklar, dünyayı yerinden oynatacak hedefe talip olabilir mi? Selahaddin Eyyubi Kudüs'ü esaretten kurtarmaya karar verdiğinde 6 yaşındaydı. Bizim 6 yaşındaki çocuklarımız markette kendini yere atıp orayı ayağa kaldırıyor. Bu bir öz eleştiridir, yetişkinlere söylenir fakat çocuk asla eleştirilmeyecek. Cevabını bilmediği sorular sorulup sıkıştırılmayacak. "Niye kırdın?,  " Niye döktün?", "Niye dağıttın?" Niye, niye, niye..? Muhakeme yeteneklerini körelten bu niyeler, lügatimizden çıksa çok yol alacağız aslında. 
Gelelim sevgiye. Buraya sığmayacak kadar uzun anlatılabilir fakat bir tane cümle ile özetlemek istiyorum: "Allah'ı seven, Allah sevgisinin hakikatine ermiş kullar, Allah'ın diğer kullarını kıramaz." Her ne döküp saçmışsak evlatlarımızın gönüllerinde, yaşları kaç olursa olsun, gözlerinin içine bakıp samimi bir niyetle: "Ben bu zamana kadar seni incittiğim her hareketim ve sözüm için senden özür diliyorum. Bana hakkını helal edebilir misin?" dediğimizde kalbinin kapılarını ardına kadar açmayacak evlat yoktur. Kimisi dışarıdan belli etmese de siz buna böylece emin olabilirsiniz. O dakikadan sonra da evladınız sizin davanızın peşinden seve seve gelebilecektir. 
Son olarak dikkat edilmesi ve daima hatırda tutulması gereken şey şudur ki: Biz SONUÇTAN değil, üzerimize düşeni yapmaktan, yani SÜREÇTEN sorumluyuz. 
Neydi sloganımız? 
Sefer bizden, zafer Rabbimizden.
Esnek ebeveynlik modelinden kastımızı daha sonraki yazıya bırakalım.
(Hatice Doğan)