Her insanın yaratılıştan gelen iyilik ve kötülük yapmaya yetisi vardır. Bu şu anlama gelmektedir her insan doğuştan ahlak getirmediği ancak ahlak potansiyeli olan bir varlıktır. İyi ve kötü ahlak kazanılır. Dolayısıyla kimi iyi kimi de kötü ahlak kazanır. Bu ahlak yer de değiştirebilir. İnsan nefsi hangisini beslerse o galip gelir. Söz sahibi olur.
    Bu iradi bir durumdur. O halde ahlak; bireyin davranış ve fiillerinin nasıl olması gerektiğinin bilgisini vererek dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmak için neler yapılması gerektiğini gösterir. Din nasihattir hadisi de insanların iyi ahlaklı olmaları için bir vurgudur. Vaazlarda daima iyi ile kötü ahlak üzerinde durulur ve insanlar ahlaklı olmaya, adaletli olmaya, hayır yapmaya davet edilir. Kişi kendi düşünme ve iradesiyle bir ahlak edinebilir ve bu ahlakı da değiştirmeye gücü yeter. İnsan ahlakı bir defaya mahsus veya kısa süreli olarak fiillerin işlenmesinin aksine fillerin uzun süreli yapılması ve alışkanlık kazanılmasından hâsıl olur. Alışkanlıkların insan üzerinde çok önemli etkileri bulunmaktadır.
Müptela bir kişiyi düşününüz ki bu kişiler bu alışkanlıklardan kolay kolay sıyrılamazlar.
Ahlakın bir insanda iyi ve kötü bir fiil olarak tezahürü nefsin isteklerine, öfke ve düşünce gücüne göre şekillenir.
    İyi ve kötüyü belirlemek sadece duyularla değil bilakis düşünme gücüyle de alakalıdır. Zira duyu idrakleri sınırlı, duyulan şeyin bir kısmını ihtiva eder ve değişkendir. İyiyi ve kötüyü belirleyen ve daha geniş olarak idrak eden de akıldır. Bu da fikirlerle düşüncelerle belirir. Bu saiklerle olumsuz duyu ve düşüncelerin etkisinde kalan insanlar dünyanın yalancı gösterişine aldandıklarından dünyevi mutluluklar peşinde koşmaktadır.     
    Dünyevi, geçici mutluluklar peşinde koşmak insana hiçbir şey kazandırmaz; mutlu da etmez. Elde edilen mutluluklar da gelip geçicidir. Bir anlığına mutlu olmak insanı mutlu etmez. Önemli olan bakiliktir, kalıcı olmaktır. Hoş bir seda bırakmaktır. Gerçek mutluluğa ulaşmaktır. Gerçek mutluluğa koşanlar bir yanıyla hayattan haz alırlar. Ancak uhrevi hayatı düşündüklerinde ve o hayat için yaşamaya başladıklarında hayata bakışları ve yaşayışları da değişir.
    Gerçek mutluluk gelip geçici yani bedeni değildir. Aksine aklidir, ruhidir.
    Gerçek mutluluk için çabalayan insan bedeni cefa görse de bunun o insanda bir ehemmiyeti yoktur.
    Nefis daima kötülüğü buyurur. Hata yapmasını ister. Nefsin istekleri bitmez. Öfke ve şehvet neftsen gelir. İnsana haz veren şeyleri düşünür ve ister. Öfke gücü de elem veren şeylerden kurtulmak için nefiste beliren kuvvetlerdendir. İbni Sina ya göre, idrakin ardından gelen iki durumdur. İdrak gücü nefsin doğasına uygun geleni idrak edince haz aksini idrak edince de elem hisseder. Herhangi bir idrak gücüne ve dolayısıyla da ruha haz veren şey onun için iyilik, elem veren şey ise kötülüktür. Ancak aklın ve dinin buyurduğu iyi ve güzel şeyleri yapan nefis kurtuluşa erer.
     İyi bir nefis kendini tanımakla, Allah a gerçek manada kul olmakla zuhur eder. Terbiye olunmuş bir nefisin yaşantısı güzeldir. Eylemleri iyidir. Sıkıntılar, musibetler karşısında sabreder. İslam ahlakına bağlı olan nefsini bu yola, doğru yola yönelten Allah'a yakın olmak ister, peygamber sevgisi gönlünden eksik olmaz. Allah ve peygamberinin emir buyurduğu buyruklara uyar.
    İnsanın gerçek mutluluğu hissi ve dünyevi değil akli ve uhrevidir. Mutluluğa giden yolda ise bir kısım akli aşamalardan geçmek gerekir ki yetkinliğe ulaşabilsin. Aklın ve dinin iyi gördüğü fiillerin yapılması neticesinde nefis kötülüklerden arınmış olur ve düşünen nefis derecense yükselir. Var olanların hakikatini bilen iyi ahlaka sahip olan kişiler maddi ve bedeni sıkıntılar sebebiyle de olsa mutsuz değillerdir. Çünkü faziletli kişiler musibetlere karşı sabırlı ve Allah a tevekkül olur ve yaratılanları da tefekkür eder.
      Hayatın gayesini idrak etmek ve ona göre yaşamak gerekir. İslam fazileti çerçevesinde nefis beden üzerinde hâkimiyet kurmakla ebedi mutluluğa nail olunur. Aksi takdirde ebedi mutsuzluk zuhur eder. Bu dünya nimetlerini bilmeli ve iyi değerlendirmelidir.
     Bir insan öldükten sonra vicdani bir muhasebe geçiren birey o anda dünyaya bağlanmanın, insanlarla kavga etmenin, kırmanın, üzmenin boş olduğu bilincine varır. Pişmanlık da duyar. Aslında ölüm anında kavranılan hakikatler zaman zaman idrak edilir. Ancak önemli olan insanın rehabilite edilebilmesidir. Kimseye karşı kin beslemeden, herkesi ve her şeyi Allah için seven, iyinin ve iyiliğin bir gün mutlaka yeryüzüne hâkim olacağını düşünerek yaşanmalıdır.