Kainatta her an, her şey değişmektedir. Herakleitos’un dediği gibi, değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. Ancak doğal değişiklikler şekil ve kabuktan öteye geçmez. Yapısal değişiklikler için maddeye dışarıdan etkili müdahalelerin yapılması zorunludur. Bu durum maddenin yapısı gibi, sosyal ve siyasi yapı değişimi için de geçerlidir. Türk siyasi ve sosyal yapısının değişimi Tanzimat ve Cumhuriyet devrinde dışarıdan yapılan büyük müdahalelerin neticesinde gerçekleşmiştir. Bu müdahaleler sürecinde birçok araç kullanıldıysa da, modayı saymazsak, yapısal ve kalıcı değişiklikler için kullanılan üç fikir akımı halen işlevini sürdürmektedir. Bunlar, İslamcılık, Milliyetçilik ve  Halkçılık (Sosyalizm) akımlarıdır.
    Fikir akımı da denilen ‘izm’ler hiçbir zaman insanlığa huzur ve mutluluk getirmemiştir. Tam tersi ideolojiler, çıktığı günden beri insanlığın başına bela olmuştur. Türkçede -cı/-ci eki meslek ekidir: Ayakkabıcı, gözlükçü, eczacı… Aynı ek sonradan fikir akımları türetmede de kullanılmış ancak ekin fonksiyonu gibi, kelimelerin anlamları da meslek ve pazarlama anlamlarını korumuştur. Mesela halkçılık halkı-eşitliği,  milliyetçilik milli duyguları, İslamcılık da İslam’ı pazarlamanın adı olmuştur. Halkçıların halkla ve İslamcıların Müslümanlarla hiçbir vakit eşit bir statüsü olmamıştır. Her iki ideolojide de halk, sırtına basıp yükselme, ya da kurtarılması gereken zavallılar olarak algılanmıştır. Milliyetçilik ise, sömürgecilerin asırlarca beraber yaşamış halkları bölüp yutmak için ustaca kullandıkları bir düşünce akımı olmuştur.
     Cemil Meriç, Halkçılıkla ilgili: “Anlamadığım kelimelerden biri de halkçılık. Ne halkçılığı? Halk kim? Halkçıyım demek, halktan değilim demek. Ama lütfen tahtımdan iniyor ve o pespaye, o betbaht insanlara yaklaşıyorum. Aman efendim kerem buyuruyorsunuz. Kime karşı halkçı? Halkçılık, halkın sırtına binen bir avuç aydının uydurduğu bir mit. Oğlancı gibi. Halkın ırzına geçmek için halka hulus çakan açık gözlerin yaftası.” ifadelerini kullanır. İslâmcılık da tıpkı Halkçılık gibi dünyevi bir ideolojidir. Başlangıçta Osmanlı devletinin bütünlüğünü korumak için ortaya atılan İslamcılık düşüncesi, Cumhuriyetle birlikte partileşerek iktidar mücadelesi veren somut ve aksiyoner bir yapıya büründü. İslamcılıkta, Müslümanlıkta olduğu gibi, gaye Cenneti elde etmek değil, dünyevi ve siyasi hakimiyettir. Halkçılık ve İslamcılık iyi incelenirse her ikisinin de görünüşteki amacı geri kalmışlığı önlemek, madden kalkınmak ve gerisinde kaldığımız Avrupa ülkeleri gibi müreffeh bir dünya inşa etmektir. Ancak ne hikmetse Halkçılar da, İslamcılar da hiç bir vakit kendi kalkınmalarını tamamlayıp halka sıra getirememişlerdir. Zira nasıl ki komünistlik parayı bulana kadar ise, İslâmcılık da parayı ve makamı bulana kadar sürmüştür. Fakat her iki ideolojinin de inananları çok olduğu için kullanım süreleri uzun sürmüştür. Lâkin  o da bir yere kadar. Çünkü sonuçta, parmak kör göze, nereye kadar. Zamanla insanlar ne oluyoruz demeye başlayınca uyanıklar bu sefer de suç bastırır gibi zorbalığa ve haklı talepleri ihanet suçlamalarıyla  sindirme yoluna başvurmaya başlamışlardır. İlginçtir her iki kanatta da durum aynıdır. Kadıköy'e aday olan halkçı belediye başkanı ile Urfa'da aday olan İslamcı belediye başkan adayının maruz kaldığı suçlamalar tıpkısının aynısı olmuştur.
     Uzun yıllar millete yabancılaşmış Batıcı halkçıların zorbalığına maruz kalan Türk halkı, İslamcıların pratiğini görmediği için düzeni değiştirmek istediklerini sanmıştı. Halbuki onlar, fırsat ele geçmişken düzenin nimetlerinden faydalanma yolunu seçtiler. Cumhurbaşkanımızın sürekli dile getirdiği ‘Ömer’ler arayışı her seferinde muhterislerin kulaklarına çarpıp geri döndü. Bir zamanlar, düzen değişsin, diye slogan atanlar, düzenin adeta bekçisi oldular. Düzen değişmedi ama, bir zamanların ateşli mücahitleri küçük bir ışık görünce hemen saf değiştirdiler. Halkçılarla İslamcılar tepişirken, halk sabırla seksen beş milyonu kucaklayacak adil ve kalıcı bir anayasa hasretiyle olanları seyrediyor. Düzen değişecek diye beklerken, hamam da, tas da hala yerinde duruyor, yalnızca tellak değişiyor. O zaman sıradaki tellak buyursun.
İdris İSPİROĞLU