Şunu en başta belirtmek gerekir ki, en iyi mülakat sistemi bile yüzde yüz objektif ve geçerli olamaz. Çeşitli referanslar, ideolojik, etnik, bölge ve cinsiyet, hatta birey dili ve aksan farkları, fiziki özellikler ve daha birçok faktör mülakatta liyakate gölge düşürebilmektedir.
    Mülakat uygulamaları, yıllar yılı kötüye kullanıldığı, ayrımcılığa ve adam kayırmaya neden olduğu için halkın yöneticilere karşı güvenini sarsmış, bireylerin, hatta toplumun ruh sağlığını bozmuş, adeta bir sağlık sorunu haline gelmiştir. Daha da ötesi mülakat, bu ülkede çocuklarımızın kabusu olmuş, büyük küçük herkeste travmalara yol açmıştır. Emin olun mülakat yüzünden insanların devletine olan güveni, gençlerin ise umutları yok olmaktadır. Eski adalet bakanlarından Mehmet Moğultay’ın sözlerini hatırlayınız. Bu ve benzer yaklaşımlar maalesef her devirde hakim olmuştur.
      Üniversitelerin psikoloji, sosyoloji ya da psikiyatri bölümlerinin, hatta siyasal fakültelerinin mülakatın birey ve toplum sağlığı ve siyaset üzerindeki etkileri üzerinde yüksek lisans ya da doktora çalışması yapması ve elde edilen sonuçların tüm kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Devlet büyüklerimizin iyi niyetle düşündükleri mülakat, hiçbir zaman objektif olarak uygulanamamış, bazen Fetöcülerin, bazen siyasi partilerin, çeşitli cemaat, vakıf ve derneklerin, bazen kodamanların, bazen de etki ajanlarının sızmalarına ve kimsesiz Anadolu çocuklarının dışlanmasına, böylece devletine olan güvenenin sarsılmasına neden olmuştur.  Vatandaş işe girebilmek için referans aramakta, bunun için onurunu ayaklar altına alarak yetkililerin kapılarını aşındırmakta. Böylece mülakatı kazananlar kişiliklerini, kazanamayanlar ise devlete olan güvenlerini kaybetmektedir.
      Hani bir söz var, şişede durduğu gibi durmuyor, diye. Bu söz mülakat için söylense yeridir. Zira mülakat, kağıt üstünde durduğu gibi durmuyor. Yani uygulamada en çok suistimal edilen, hatta halkın gözünde suistimal edilmek için getirilen bir sistemdir mülakat. Mülakata girmeden önce referans arayışları başlar. Bazılarının referansları hazırdır. Onlardan yer kalırsa bir şekilde bulanlara sıra gelir. Bu yüzden mülakat başlamadan, kazananların belli olduğu mülakat uygulamaları efsane gibi anlatılır.
      Mülakatta hangi özelliklerin makbul, hangi özelliklerin de elenme sebebi olduğu da maalesef belli değildir. Hiçbir beceriyi ölçmeyen, soru sormuş olmak için hazırlanan sorular insana güler misin, ağlar mısın dedirtmektedir. Bunun yanında mülakatı tasarlayıp ve uygulayan kişilerin konuyla ilgili uzmanlıkları hatta yeterlilikleri de ayrı bir tartışma konusudur. Yönetmeliklerde hangi mesleklerde hangi özelliklerin arandığı, işe alınmama gerekçeleri ayrıntılı bir şekilde belirtilip, bir güvenlik soruşturmasıyla memuriyete alınmaması gerekenlerin tespit edilmesi gerekirken, pırıl pırıl evlatlarımıza reva görülen muameleler vicdanları kanatmakta, ileride kapanması zor yaralar açmaktadır. Siz bugüne kadar girdiği mülakattan elenen bir vatandaşın elenme nedeninin kendisine bildirildiğini duydunuz mu? Halbuki neden elendiğini öğrenen aday bir sonraki mülakatta kendini geliştirip aynı hatalara tekrar düşmeyebilir.
     Liyakat konusu kişiden kişiye göre değiştiği için, sınavsız atamaların ve mülakatların hiçbirinde objektif ölçme ya da değerlendirme mümkün değildir. Bu nedenle her seçimden sonra belediyelerde eski kadrolar değişmekte, nice gariban işçi ekmeğinden edilmektedir. Halbuki liyakatli kabul edildikleri için göreve getirilmişlerdi. Yeni yönetimle birlikte daha liyakatli oldukları kabul edilen yeni kadrolar göreve getirilmektedir.
      Devlet baba bütün çocuklarına eşit ve adil davranmak zorundadır. Devletin temeli de, dini de, varlık sebebi de adalettir. Adalet duygusunun kaybolduğu yerde ne devlet, ne de babalık kalır. KPSS ile atanamayan fakat bizim bilemediğimiz üstün yeteneklere sahip olduğu için(!) nice kişiler belediyelerde, ya da üniversitelerde işe yerleşebilmektedir. Bu nedenle belediyeler ve üniversiteler de dahil, bütün kamu kurum ve kuruluşlarında personel alımı ve görev içinde yükselme için seksen beş milyonu kucaklayacak, objektif, adil ve kalıcı bir kamu personel rejimi bir an önce tesis edilmelidir. Toplumun barışı, huzuru ve devletin bekası adalete bağlıdır.
İdris İSPİROĞLU