İslam’da en temel mesele iman olmakla birlikte bu inancı tamamlayacak ve gösterecek şeyler ibadet, ahlak ve muamelattır. Çünkü İslam hayatın bütün alanlarına nüfuz eder, insanın bütün ihtiyaçlarına cevap verir. Dinin her meselede söyleyeceği mutlaka bir söz vardır. İslam sadece ahirete yönelen bir din de değildir. Bireyin ahiretini kazanacağı yer olması hasebiyle “Dünya ahiretin tarlasıdır.” anlayışı vardır. Dünyadan nasibimizi unutmamak Allah’ın tavsiyesidir. (el-Kasas, 28/77) İslam’da dünyaya küsmek, ondan tamamen uzaklaşmak, ruhbanlık yoktur. Dolayısıyla din uhrevi meselelerle ilgili yönlendirmeler yaptığı gibi dünyevi hususlarda da yönlendirmeler yapmakta ve insanlığa ışık tutmaktadır. Önceki yazılarımda dile getirdiğim bir hakikati münasebeti sebebiyle bir kez daha ifade edeceğim. İslam dünya, mal ve zenginlik karşıtı bir din değildir. Zira diğer din ve anlayışlarda olduğu gibi İslam’da da mutlaka korunması gereken beş şey can, akıl, din, nesil ve maldır. Şu rivayetleri düşünerek okuyalım. Cennetle müjdelenen on sahabeden biri olan Said b. Zeyd aktarıyor. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Malı uğrunda öldürülen şehittir, kanı (canı) uğrunda öldürülen şehittir, dini uğrunda öldürülen şehittir, ailesi uğrunda öldürülen şehittir." (Ebû Dâvûd, Sünen, Sünnet 29; Tirmizî, Sünen, Diyât 21) Hz. Peygamber’den en çok hadis nakleden Ebû Hüreyre  ise  şöyle aktarıyor: Resûlullah’a bir adam geldi ve: –Yâ Resûlallah! Bir kişi gelip malımı almak isterse ne yapayım? dedi. Resûl-i Ekrem: – "Ona malını verme" buyurdu. – Benimle savaşmaya kalkarsa ne dersin? diye sordu; – "Sen de onunla savaş" cevabını verdi. – Adam beni öldürürse? dedi; Peygamberimiz: – "Sen şehit olursun" buyurdu. – Peki ben adamı öldürürsem? deyince, Efendimiz: – "O Cehennemdedir" buyurdu. (Müslim, Sahih, Îmân 225)
Gelelim dilimizden düşürmediğimiz ekonomiye. Ekonomi başlı başına bir bilim dalıdır aslında. İnsan ihtiyacını karşılamak üzere kıt kaynakları kullanarak, mal ve hizmetlerin üretimini, tüketimini ve bölüşümünü inceleyen; neyin üretilmesi, nasıl üretilmesi ve kimler için üretilmesine ilişkin sorulara cevap arayan bir bilim. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir kişide sınırsız kaynak yok, bizde de böyle. Bu açıdan herkes imkanlarının ne olduğuna, bu imkanları nasıl ve ne kadar tüketeceğine, üretim ve harcama dengesine dikkat etmeli. Yani toplumun en alt kesiminden en üstüne kadar hepimiz gelir-gider dengemize göre ekonomimizi belirlemeliyiz. İşte İslam tam da bu noktada bize rehber olacak, ekonomik ihtiyaçlarımızı mutsuz ve huzursuz olmadan sağlayabilecek temel hususları beyan edecektir.
Öncelikle ifade etmeliyim ki dinin özü tevhiddir. Tevhid denilince ilk olarak Allah’ın tek ve bir olması anlaşılır elbette. Ancak bütün mülklerin Allah’a ait olması, her şeyin tek sahibinin aslında Allah olması, bütün mülklerin sonunda Allah’a dönmesi ve O’nun varis olması da tevhid içerisindedir. (Âl-i İmran, 3/26; et-Tevbe, 9/116; en-Nur, 24/42) Şuurlu bir müslüman dünyevi şeylere tamamen kendisine ait, kendi mülkü, ebediyen kalıcı ve kurtarıcı gibi değil hesabı verilecek geçici bir emanet olarak bakar. Emanetçi bilinciyle hareket eder. Zaten hakikatte kendisinin olmayan bir şey için hırs göstermez, ona bağlanmaz. Kendisine verilen şeylerle hesabı verilebilecek işler yapmaya çalışır. Dolayısıyla İslam ekonominin temeline önce Allah’ı, O’na imanı, tevhidi yerleştirir. İnsanın dünyadaki konumunu belirler ve insana dünyaya karşı bir bakış açısı kazandırır.
Dr. Yavuz TUĞBERK