Varlık bir bütün olduğu için, parçaları birbirine sevdalıdır. Bir ömür birbirlerini ararlar da, nihayet aradıklarını yanı başında bulurlar. Yani hakikatte ayrılık yoktur. Bulmak, fark etmektir aslında. Uzak kalmak, uzakta olmak değildir. Kabule layık olmamaktır. Aşk, yakınlıktan doğar; ayrılıkla alevlenir. Gönül kirlenince, ayrılık kaçınılmazdır. Aşk en iyi dezenfektandır. Ayrılığın sebebi sevgilinin uzaklığı değil, aşığın yabanlığıdır, yabancılığıdır. Sevgili her daim aşığın yanı başındadır. Arada görünmez bağlar ve mesafeler vardır.
Kainattaki bütün cümbüşün nedeni aşktır. Olduran da, öldüren de aşktır. İnsanı yere ram eden şey, şüphesiz arzın cazibesidir. Cazibe, çekim. Hakikatte yer insana aşık, insan da yere… “Kar sudan hasıl oldu/ Suya varınca vasıl oldu” Biz de topraktan geldik, toprağa kavuşunca elbet vasıl oluruz. Ten de kavuşur, can da. Her şey aslının peşinde. Asıldan kopanın iniltisi, ins ü cinni bizar eder. Asıldan kopanın tek derdi, kavuşmak olur. Benzeyenler birleşir, bu da ayrı bir kanun. Elinde değil, seven koşar, sevilen çekilir. Ezelden ebede çekilir gider. Zira muhabbet, ezeli ve ebedidir. “Bunda hadd ü kenar olmaz”
Zeliha Yusuf’u gördüğü gün, aklı başından gitmişti. O anda aşkın cazibesi kanunu hükmünü icraya başladı. Sınırsız bir çekiliş ve çaresiz bir sürükleniş ile karşı karşıyadır Zeliha. Artık mazurdur. Elinde olsa, bu hallere düşer miydi? ‘Hemişe halka rüsva olmak’ ne demek.
Yer insana aşık, o yüzden cazibeli. İnsan yere mahkum, netice de belli. Zaman gelir kaçar insan, an gelir koşar. Fakat uzaklaşırken de yaklaşır, ne yana gitse çekilir. Zira gel diyen bir ses vardır, derinden derine. Beklenmektedir, gitmemek olmaz. Ayakları kafi gelmez yüreğindeki hıza, çekim gücü çok fazladır zira. Bazen kuş olup uçar Kaf Dağları’na. Bulamaz aradığını. Koca dünya dar gelir, sığmaz olur evrene, taşası gelir. Lakin zaman az, ömür kısadır. Ötelerin ötesinde bir bekleyen vardır. Gönül uçan kuş olsa da, insan kanatsızdır. Havadaki kuşa özenir, kanat takmak ister. Yol uzun, vuslat arzusu dayanılmazdır.
Göklerin de çekimi vardır, lakin yere benzemez. Gök yüzü adam seçer, önüne geleni çekmez, istidat ister. Mıknatısa benzer semavat, ancak kıymetli cevherleri çeker. Saman çöplerini, kütükleri çekmez. Molozlar yıldızlara ağamaz. Er ister, eren ister, sevgili yaren ister.
Yerin cazibesi, göğün cilvesi vardır. Göğe yükselmek de bir mecburiyettir aslında, ama yükselmek için alçalmak gerek önce. Göğün merdiveni, ayakların bastığı yoldadır. O yola baş koymadan erilmez. Yükselmek için arınmak gerek. Gönül pak olmayınca sevgiliden gel olmaz. Yerde gezmek için, var olmak kafidir. Gönülde yol almak için ise var olmak yetmez, yâr olmak gerek. Maksat birini çekmek değil, birbirini çekmektir.
Her şey büyük bir aşkla başladı, aynı aşkla devam etmekte. Nihayet bütün sevenler kavuşacak, her şey aslına dönecek, ayrı gayrı sona erecektir. Benzeyenler muhakkak birleşecek, sevenler elbet kavuşacak. Ancak her vuslat saadet getirir mi? İşte orası şüpheli. Çünkü bazı aşıklar cennette, bazıları da cehennemde buluşacak. ‘Bazı aşıklar için, kendi ifadeleriyle, cehennem ödüldür, cennet ise sürgün sayılır.’