Dünya edebiyatının önde gelen isimlerinden Franz Kafka, Milena’ya yazdığı mektupların birinde :” Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey ciddi değildir aslında...” diyor. Sahip olduğumuz yaşantı, zenginlik, makam ve mevki gibi şeyler belki bizi geçi bir zaman mutlu edebilir, ancak bir süre sonra fâniliğin hemen her durumda keskin bir koku gibi etrafımıza yayıldığını hissederiz. İnsan, ruhuna sonsuzluktan katılan maya gereği hep ölümsüzlüğe özlem duyar. Bu da ölümsüz bir varlıkla, sonsuz bir varlığın hayatımızda olmasıyla gerçekleşebilir ancak. Hazreti Ali bir sözünde:”Allah’ı öyle bildim ve anladım ki, eğer gözümden perde kalksaydı ve onu görseydim, bildiğim gibi görürdüm ve anladığım gibi bulurdum. Bildiğim ve anladığımın zıddı olmazdı” der. Evet, bizi, bu dünyada hayata bağlayacak, mutlu edecek ve kişilik kazandıracak başka şeylere de ihtiyacımız var. Her işimizde Allah’a bağlılığı temel almak, Onun belirttiği yolda gitmek, Onun istediği davranışları yapmak…
   Ruhlarımızın çok önceden başlayan yolculuğu, dünya aşamasında, geçici bir süre, ete ve kemiğe bürünerek yoluna devam ediyor. Daha sonra, kabir hayatı, berzah (ruhlar âlemi), kıyametin kopuşu, mahşer meydanında toplanma, sırat köprüsü gibi aşamalardan geçecek. “…biz Allah’tan geldik ve yine ona döneceğiz” (Bakara suresi, 156. ayet) ifadesinin sırrı gereği olarak da bir gün asıl yurduna dönecektir.
      Her zaman ve her yerde Allah’a dua ve ibadet edebiliriz. Ancak bazı günlerin ve ayların diğer zamanlara göre bir farklılığı vardır. Tıpkı, Kâbe, Arafat, Mescid-Aksa ve camiler gibi mekânların diğer yerlerden faklı olduğu gibi. Nasıl ki mevsimler var, dünyanın kışı, baharı ve yazı var; maneviyat dünyamızın da mevsimleri vardır. Maneviyat ikliminin baharı ve yazı Üç aylardır (Recep, Şaban, Ramazan) dersek sanırım yanlış olmaz. Bir yılda bulunan beş mübarek geceden, içinde Kadir gecesinin de bulunduğu dördünün “Üç aylar” içinde olması, bu ayların ne kadar faziletli ve değerli olduğunu bizlere göstermektedir. Peygamber Efendimiz Recep ayı girdiğinde şöyle dua ederdi: ”Ey Allahım! Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” Peygamberimiz başka bir sözünde de şöyle buyurmuştur: “Recep Allah’ın, Şaban benim, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” Bu kutlu aylara bizi kavuşturan Allah’a şükürler olsun.
   Recep ayının ilk perşembeyi cumaya bağlayan gecesi Regaib kandilidir. Regaib kelimesi rağbet edilen şey, bol sevap ve mükâfat gibi anlamlara gelmektedir. Bu gece Allah’ın lütüf ve ihsanının bol olduğu bir gecedir. Zaten perşembeyi cumaya bağlayan gece, yani Cuma gecesi değerli bir gecedir. Regaib kandili vesilesiyle bu gecenin fazileti bir kat daha artmaktadır. Peygamber Efendimiz bu geceyle ilgili şöyle buyurmuştur: “Recep ayında bulunan ilk Cuma gecesinden gafil olmayın. Çünkü o gece, meleklerin ‘regaib’ diye isimlendirdikleri bir gecedir…”
   Üç aylar ve kandil gecelerinin ve bu günlerde yapılanların bidat olduğunu yani dinde olmadığı gibi görüşlere itibar etmemek gerekir. Şayet birisi “Üç aylarda oruç tutmak şarttır” gibi kesin ifadeli bir şey söylerse ve bu yapılırsa o zaman bidat olur. Yoksa bu günler vesilesiyle bazen oruç tutuyoruz, yakınlarımızı, dostlarımızı arayıp hal hatır soruyoruz. Bunlar insan olmanın da, toplum hayatı için de önemli ve gerekli şeylerdir.
   Üç aylar ve kandil gecelerinde öncelikli olarak geçmiş günlerde tutulamayan Ramazan orucu ve kılınamayan farz namazları varsa bunların kazası yapılabilir. Yine bu günler, Kur’an okumak, dua etmek, yoksullara yardım etmek, faydalı kitaplar okumak gibi faaliyetlerle değerlendirilebilir.
   Üç aylar ve Regaib kandilimiz mübarek olsun. Allah dua ve ibadetlerimizi kabul eylesin. İslam âleminin birlik ve beraberliğine de vesile olsun inşallah. Selam ve dua ile…