Kuran’da anlatılan peygamber kıssalarını, peygamberimizin ve diğer peygamberlerin mucizelerini tek yönlü, sadece aklın sınırlarıyla ve bilimsel verilerle açıklamaya çalışmak doğru değildir. Bunların gerçekleşmesinin Allah’ın sonsuz güç ve kudretiyle de ilgili olduğunu bilmemiz gerekir. Mucizelerin ve kıssaların hem geçmişe, hem şimdiye hem de geleceğe dönük yönleri vardır. Mesela günümüzden 300 sene evvel, bir insan :” Yakın bir zamanda insanlar havada uçacak” deseydi acaba diğer insanlar bu kişi hakkında ne düşünür ve neler söylerlerdi? Herhalde bu kişiye normal bir insan gözüyle bakmazlardı. Şimdi bırakın havada uçmayı, uzaya yolculuk bile yapılıyor.  
   Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in büyük mucizelerinden biri de “miraç” olayıdır. Peygamberimiz Medine’ye hicret etmeden yaklaşık bir, bir buçuk yıl önce bir gece vakti Kâbe’nin hemen yanındaki “hicr” veya “hatim” denilen yerden vahiy meleği Cebrail tarafından, Burak isimli bir binek ile önce Kudüs’deki Mescid-i Aksa’ya götürülmüş ve oradan da göğün en son katına yükseltilmiştir. Bu yolculukta gök katlarında bazı peygamberlerle karşılaşmış ve konuşmuş, kendisine cennet ve cehennem gösterilmiş, sonunda da Allah’a bir yay mesafesinde yaklaşmış, arada bir perde olduğu halde direk Allah’ın vahyine mazhar olmuştur. Bu olayda beş vakit namaz emredilmiş, Bakara suresinin son iki ayeti indirilmiş ve Allah’a inanıp ona ortak koşmayan bütün Müslümanların affedileceği müjdesi verilmiştir. Sonra da tekrar Mekke’ye döndürülmüştür. Bu olay çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşmiştir.
   Peygamber Efendimiz ertesi günü bu olayı anlattığında puta tapanlar inanmamış ve alay etmişler, Kudüs, Mescid-i Aksa ve yol boyunca karşılaştığı kervanlarla ilgili sorular sormuşlar. Peygamberimiz ömründe hiç Kudüs’e gitmediği halde bu sorulara doğru cevaplar vermiştir. Yine puta tapanlardan bazıları da bu olaydan henüz haberi olmayan Hazreti Ebu Bekir’in yanına gitmişler ve olayı anlatıp: ”Bu saçmalıklara da mı inanacaksın?” demişler. Hz. Ebu Bekir hiç tereddüt etmeden: “Bunları Muhammed söylüyorsa doğrudur. Çünkü o asla yalan söylemez” demiştir. İşte bu olay sonrası Hz. Ebu Bekir’e “sıddık” lakabı verilmiştir.
   Peygamberimizden sonraki yıllarda “miraç” olayı tartışılmış, bazı âlimler bu olayın sadece ruhen gerçekleştiğini, bazıları rüyada gerçekleştiğini, bazıları da hem ruhen hem de bedenen gerçekleştiğini söylemişlerdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah’ın dilemesiyle bunların hepsi de olabilir. Hatta bunlara ilaveten denilebilir ki: Miraç’ta gidip gördüğü her şey belki de Peygamberimizin gözünün önüne getirilmiştir. Allah böyle bir şeyi yapmaktan aciz midir? Nitekim bugün dünyanın en uzak yerinde oynanan bir maçı veya yaşanan bir olayı, anında televizyonlar veya internet aracılığıyla evimizden izliyoruz.
   Üstad Sezai Karakoç bir yazısında: “Miraç, Mutlak’ın aşk yüzünü görme yolculuğudur…” der. Geçiciliğin ve dünya şartlarının bize çizdiği dar çerçevenin aşılarak, ruhumuzun, duygu ve düşüncelerimizin sonsuzluğa açılmasıdır miraç. Zaten ilerleme ve yücelme gibi anlamlara gelen miraç, Müslümanların her konuda ilerlemesi ve daha iyiye, daha güzele doğru yücelmesidir. Peygamber Efendimiz bir sözünde :” Namaz Müslümanın miracıdır” buyurmuş. Bu durumda miraç, sadece Peygamberimiz ile sınırlı kalmayarak bütün Müslümanlar için de sürekli bir mucize olmaktadır.
   “Peygamberimiz zamanında kandil gecesi yoktu” diyerek bu gecelere gereken değeri vermeyenleri de anlamakta güçlük çekiyorum. Peygamberimiz zamanında elbette günümüzdeki gibi kandil kutlamaları yoktu, ama Peygamberimiz zamanında minare de yoktu. Sonraki zamanlarda camilerin yanına minare yapılması nasıl güzel bir uygulama ise kandil gecelerini de değerlendirmek güzel bir uygulamadır. Unutmayalım ki, iyi bir niyetle yapılan ve dinin özüne aykırı olmayan hiçbir şeyin yapılmasında bir sakınca yoktur.
      Bütün Müslümanların Miraç gecesini kutlar, hak ve hakikat yolunda manen ve maddeten ilerleme ve yücelişler dilerim.
       Nizamettin YILDIZ