15.yüzyıl Osmanlı yazar ve şairlerinden Firdevsî Rumi’ye ait ‘Hakîkat- nâme’ adlı el yazması eser, Diriliş dergilerinde de yayınlanmıştı. Orada okudum. Günümüz diline aktararak yazmaya çalışacağım. İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya camiinde devrin büyük âlimleri vaaz ve sohbetlerde bulunuyorlar. Hatta Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’sinde de anlatıldığına göre Hazreti Hızır’ın da, Ayasofya’da, mihraba yakın bir yerde, zaman zaman bazı âlimlerle sohbet ettiği belirtiliyor. Fatih Sultan Mehmet, âlimlerden birine, Esma-i Hüsna (Allah’ın isimleri) ve tevhid ilmi üzerine bir sohbet yapmasını rica eder. Âlim, Fatihe:’ Tevhid ilmi öyle bir deryadır ki, onu tam olarak anlatmaya imkan yoktur. Ancak bir kısmını anlatacak kadar bilgim var” diyor ve sözlerine sonradan Müslüman olmuş Yahudi âlimlerinden Kaab el-Ahbar’dan bir rivayete dayanarak şöyle devam ediyor: ‘Yüce Allah’ın dört bin ismi vardır. Bunların bin tanesi meleklerin dilinde, bin tanesi cinler ve diğer ruhani varlıkların dilinde, bin tanesi karada ve denizde yaşayan canlıların dilinde, binden bir eksiği de insanların dilindedir. İnsanların dilinde olanların üç yüz tanesi Tevrat’ta, üç yüzü Zebur’da, üç yüzü İncil’de, doksan dokuzu da Kuran’dadır. Sadece Allah’ın bildiği ve peygamberlere dahi bildirmediği bir ismi daha var ki, o da sırdır.’(Diriliş dergisi, 1988, Sayı:15) Yine bu eserde Allah’ın dört bin isminin kelime olarak Kuran’da geçmese de Kuran’ın bütünü içinde olduğu belirtiliyor ve bazı örnekler veriliyor. Örneğin, Allah’ın doksan dokuz ismi içerisinde olmayan ve ‘çeviren’ anlamına gelen ‘mûlic’ diye bir isminden bahsediyor. Bu ismin; “Yûlicü-lleyle finnehâri… O geceyi gündüze çevirendir…” ayeti içerisinde olduğunu söylüyor. Müslümanlar olarak öncelikle Allah’ın Kuran’da geçen isimleriyle dua etmemiz daha yerinde olur. Ancak diğer kusal kitaplarda ve diğer dillerde de Allah karşılığında kullanılan isimlerin olduğunu bilmemiz gerekir. Mesela mahiyetleri farklı olsa da Yahudiler Allah’a ‘Yehova’, Hintliler ‘Brahma’, Almanlar ‘Got’, İranlılar ‘Hüda’, İngilizler ‘God’, İtalyanlar ‘Dio’, Fransızlar ‘Dieu’ diyorlar. Dilimizde de yüzlerce yıldır kullandığımız ‘Tanrı’ kelimesi vardır. Mesela Yunus Emre’nin bir şiirinde şu şekilde geçiyor: “Uzak durma ehillerden, kaçmak gerek câhillerden, Tanrı, bizâr bâhillerden, bâhil didâr görür değil.” Süleyman Çelebi de Mevlid’in ‘Bahir’ bölümünde: “Bari ne hacet kılavuz sözü çok / Birdir Allah andan artık Tanrı yok” diyor. Şimdilerde ise tanrı kelimesini kullanmak bazı çevrelere göre adeta büyük bir günah olarak kabul ediliyor. Bunun sebeplerinden biri belki de bir dönem, ezanın ‘Tanrı uludur’ şeklinde okunması olabilir mi? Bilemiyorum. Bir insan, Allah’ı kastederek Tanrı diyorsa, bunun bir sakıncası olmasa gerek. Şayet bu kelimeyi söylerken, niyetinde Yunan tanrıları veya Roma tanrıları gibi bir algı oluşuyorsa, o zaman farklı bir durum olur. Bazı mevlit programlarında ‘Birdir Allah andan artık Tanrı yok” ifadesinin değiştirilerek ‘ilah yok’ şeklinde söylenmesi de doğru değildir ve esere saygısızlıktır. Aydınların, medyada ve başka ortamlarda bu konunun üzerinde durarak halkı bilgilendirmesi gerekir. Yoksa geçmişte yazılmış onlarca eser, sırf içerisinde ‘tanrı’ kelimesi geçtiği için olumsuz değerlendirilecek ve şüpheyle bakılacaktır… Selam ve dua ile…