Çok partili hayata 1945 yılında CHP dışında Nuri Demirağ başkanlığında kurulan Milli Kalkına Partisi ile ilk olarak 1946 yılında seçime gidildi. O günden bu yana yüzlerce siyasi parti o partiden ya da bu partiden bölüne bölüne çoğaldı. Hâlihazırda 116 partimiz var. Say deseler bildiğimiz parti adı bir elin parmaklarını geçmez.
Özüne baktığınızda kurulan her yeni parti, mevcutta bulunan siyasi partilerden bir şekilde ayrılan kişilerle kurulmuştur.
Parti kurucusu vatandaşa “neden yeni bir partiye gerek duydunuz” diye sorulduğunda ise gerekçeler hep aynıdır. “Bu parti Kurulduğu günkü felsefesini terk etti, daha fazla kalamazdık” oldu.
Peki, o parti kurulduğu günkü felsefesini neden terk etti?
Bunun iki sebebi vardır. Eğer parti iktidardaysa ya para ya siyasi güç sarhoşluğu ya da koltuk sevdası neden olmuştur. Yok, muhalefetteyse etkili muhalefet yapamamıştır.
Şunu hiç görmedik. Sağ tandanslı bir partiden solcu bir parti çıkmadı.
Sağdan sola, soldan sağa giden gelen çok oldu da kurumsal anlamda yelpazenin şu tarafından bu tarafına geçen olmadı.
Esasen kurulan her parti o bahsedilen yelpazenin tam ortasından başlar ama zamanla bir yana doğru evrilir.
Soldan sola bölünenler de sağdan sağa bölünenler de hemen hemen aynı nakaratla yeni parti kurdular. “kapımız herkese açık!”
Bu açık kapıdan öncelikle bölündüğü partiden koparılan kişilerle A takımı kurulur, sonrasında gelenler genellikle önceki partiden beklentisi gerçekleşmeyen, umduğunu bulamayan ya da gerçekten siyaseten istediği dirayeti göremeyenlerden oluşur.
Kurulan parti ilk günlerde bir arayış içinde olanların umudu olur, basının gözdesidir, kurucu kadrodaki ağır toplar televizyonlarda ağdalı ağdalı konuşmalarla insanları bayağı bir umutlandırır.
Gün geçtikçe Sümen altındaki gizli detaylar ve bireysel zaaflar ortaya çıkmaya başlar ki işte o zaman zirveye doğru tırmanmaya başlayan partinin grafik oku, yönünü bir anda aşağıya doğru çevirir “aman ne oluyor?” bile diyemeden zemin kayar gider.
Bazen bu siyasi partinin vitrine koyduğu siyasi argümanın tamamen kandırmaca olduğu, aslında ve özünde bambaşka bir zihniyete sahip olduğunu anlamak yıllar sürebilir ama bir şekilde ortaya çıkar.
Kimse kimseyi kandırmasın, dün kurulan siyasi parti de ilk kurulmuş olan siyasi partide de oynanan oyun hep aynıdır. Lider ve etrafındaki kadro der ki “Ben durayım siz etrafımda dönün.”
Yine kimse kimseyi kandırmasın ki eğer iktidara namzetseniz her kesimle barışık olmanız, her kesimden oy almanız gerekir. Bunu sağlamak için ok gibi olmazsınız, olursanız da iktidar olmazsınız. Bir şekilde herkesin nabzına göre şerbet vermelisiniz.
Tabi bu bizim ülkemizin felsefesi.
Başka ülkelerde durum böyle midir? Hayır. Neden? Çünkü vatandaş hem mevcut hem de yeni kurulacak siyasi partiye sorar “ülke menfaati için ortaya ne koyuyorsun?”
Başka ülkeler derken demokrasinin gelişmiş olduğu ülkelerden söz ediyorum.
Bakınız bizdeki asıl sorunu görmüyor ya da bilerek görmezden geliyoruz. Dikkat etiniz mi tek kişinin hâkim olduğu siyasi parti de demokrasiyi içselleştirdiğini söyleyen parti de de kazan hep fokur fokur.
Kimse kimseyi beğenmiyor, Politikaları beğenmeyerek partiden ayrılanların kurduğu yeni partiden beklediğini bulamayarak ayrılanların kurduğu yeni partiden beklediğini bulamayanların ayrılarak kurduğu yeni parti.
Milli, dini, siyasi, insani duyguları tezgâhın önüne koyup, nefsi duyguları arkada saklayan, önce “siz” diyenlerin cukkayı görünce “ben” demediği bir ülke olmanın hayaliyle.
Sağlıkla kalın.
YAZ DOSTUM
Eğitimci Yazar Oğuz ÖZDEM
Yorumlar