Tarihin karanlık sayfalarını karıştırmayı, eşelemeyi seviyorum. Hele bir de duyulmamış saklı gizli bir köşede bekleyen şeyleri bulunca daha bir keyifleniyorum ve tabi bunların benimle kalmasını da asla düşünmüyor ve sizlerle paylaşmayı da bir görev sayıyorum.
Hadi gelin aşağıdaki “vay be” diyeceğiniz bilgilere bir bakalım.
· İnanılır gibi değil belki ama Kanuni Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa’yı mintanından çıkan bitler boğdurulmaktan kurtarmıştı. Nasıl mı?;
Kanuni, Rüstem Paşayı Sadrazam yapmaya karar vermişti ve kendine daha yakın olmasını sağlamak için de Kızı Mihrimah Sultanla evlendirmeyi düşünmüştü lakin Saray kumkuması bunu kendileri için hiç iyi olmayacağını düşündüler ve Rüstem Paşa hakkında onun cüzzam hastası olduğu dedikodusunu yaydılar. O sıralarda Rüstem Paşa Diyarbakır valisiydi. Kanuni bu dedikoduları duyunca hekimbaşını Diyarbakır’a göndererek bu söylentinin doğru olup olmadığını gizlice araştırmasını ister. Hekim başı Diyarbakır’a gider ve orada kendisi ile çalışacak hekimlere “bir kişide Cüzzam hastalığının olup olmadığının tek belirtisi eğer üzerinden bit çıkarsa bilin ki cüzzamlı değildir çünkü bit, cüzzamlı hastada durmaz” der. Herkes seferber olur. Hekimbaşı çamaşırhane kontrolü sırasında bir çalışanın gizlice bir çamaşırdan bir şey alıp sakladığını fark eder. “O sakladığın nedir?” diye sıkıştırınca adam önce ayıp olur diye saklar ama hekim başı kızınca görevli bit olduğunu itiraf eder. Hekim başı çok sevinmiştir. Demek ki Paşa’nın konağında cüzzam hastalığı yok diye düşünür ve bunu bir müjde olarak padişaha iletir. O da kızı Mihrimah’ı Rüstem Paşa’ya verir. Koskoca Paşa böylece bir bit sayesinde hem ölümden kurtulmuş hem Padişaha damat olmuş hem de Sadrazam olmuştu.
· Üçgenin iç açıları üçgenine göre değişirmiş!
3’ncü Osman ölmüş, yerine (bazı kaynaklara göre) 27 yıl kafes hayatı yaşamış olan 3’ncü Mustafa padişah olmuştu. Bu nedenle kendisinin de etrafındakilerin de Yurt ve dünya işlerinden pek haberi yoktu. Bu cahillik sadece sarayda olsa ne ala da eğitim ve mühendislik alanında da kendini gösteriyordu. Bu nedenle dışardan eğitim uzmanları getirtilmişti. Bunların başında da Fransa’dan getirtilen Baron Dö Tod ismli bir mühendis vardı. Tod çok önemli bir askeri birlik kurma çalışmasındaydı ve kendisine eşlik etmek için yerli mühendisler de verilmişti. Lakin kısa bir süre sonra yerli mühendislerle Tod arasında anlaşmazlıklar başladı. Baron yerli mühendisleri cahillikle suçluyor, onlar da kendilerine yabancı birinin liderlik yapmasından hoşlanmıyorlardı. Durum Padişah 3. Mustafa’ya iletilince o da adil bir sınav yapılmasına karar verir ve 4 ilim adamından oluşan bir komisyon huzurunda yerli mühendislerin tamamına ortak bir soru sorulur. Soru şudur. “Üçgenin iç açıları toplamı kaç derecedir?” yerli mühendisler bir süre düşünürler aralarında konuşurlar ve bir tanesi ortak bir fikir olarak söyler “ efendim bu üçgenine göre değişir”. Bunun üzerine başka soru sorulmasına gerek duyulmadı.
· Dalkavukluk ve yalakalık Osmanlıda bir meslekti.
Evet yanlış okumadınız dalkavukluk resmen bir meslekti. Hatta öyle ki eğitimi uzun, zahmetli, zor ve tehlikeliydi. Özel günlerde, düğünlerde, bayramlarda, sünnetlerde para karşılığında görev yaparlardı ve kendilerine yapılacak şakaların da tarifeleri vardı. Mesela dalkavuğa şaplak atmak 40 para, merdivenden yuvarlamak 180 para, bir fareyi ağzına tıkmak 400 para, dalkavuğu su dolu kuyuya baş aşağı sarkıtmak 600 para gibi. Tabi tüm bunlardan doğan zararların bedeli de ayrıca şaka yapan tarafından ödenirdi. Fakat hem tehlikeli hem de gereksiz görülen bu meslek bir zaman sonra değerini yitirdi. Yılların dalkavuk ustaları her ne kadar bu mesleğin yaşaması için çabaladılarsa da tamamen yok olmasa da eski itibarını kaybetmişti.
Devam edecek…………………..
Kaynakça: Reşat Ekrem koçu “Tarihteki garip vakalar”, Tahsin Ünal “siyasi tarih”, Orhan Yeniaras “Tarihimizdeki ilginç ve şaşırtan olaylar”
Oğuz Özdem
TARİHTE “VAY BE” DEDİKLERİMİZ SERİSİ --1--
Eğitimci Yazar Oğuz ÖZDEM
Yorumlar