“Resimlerle Uyarı” isimli yazısında Ahmet B.Ercilasun şu tespitte bulunur:  “Bir zamanlar dergilerimizin adları Ülkü, Çığır, Varlık, Ağaç, Çınaraltı, Kopuz, Ses, Yıldız, Yelpaze idi; şimdi Aktüel, Life, Capital, Home ar, Focus…
  Demek ki bir zamanlar dergilerimize Türkçe adlar koymaktan utanmıyorduk; bugün ise Türkçe adlar bizi pek ilgilendirmiyor.” ( Türk Dili dergisi, Sayı: 583 )
  Ana dilimizi hor görmeyin efendiler! İnsan kelimelerle düşünür. Kelime deyip de geçmemek gerekir. Bugün yabancılaşmanın bir göstergesi de günlük hayatta kullanılan yabancı kelimelerdir. 
   Dil kirlenmesi, aslında zihin kirlenmesinin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Evet, önce zihinler kirlendi. Dille oynamanın sakıncası, zararları üzerine çok yazıldı. Lakin istenen müspet netice elde edilemedi. Kelimeler dildeki kullanımına göre değil de kökenlerine bakarak değerlendirildi. Hâlbuki bir kelimenin kökeninden ziyade dildeki kullanımına bakmak gerekiyor. Nihad Sami Banarlı, “Türkçenin Sırları” isimli eserinde bunu, misallerle çok güzel anlatır. 
   Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan bir genelge ile okullarda “Yaşayan Türkçe”nin esas alınması gerektiği belirtildi. “Yaşayan Türkçe” kavramı ile dilin yapı taşı olan kelimelerin geçmişten bugüne bir süreklilik dâhilinde kullanımı ve herkes tarafından kabul görmüş, anlaşılmış olması ifade ediliyor. Mesela “kitap” kelimesi Arapça kökenlidir ama yüzyıllardır bu kelime kullanılmaktadır. Kısaca halk arasında kabul görmüş bir kelimedir.
   Kitap yerine Türkçe kökenlidir diyerek “betik” kelimesi türetilmiş ama bunca yıl geçmiş olmasına karşın “betik” kabul görmemiştir. Edebiyat kelimesi yerine “yazın” kelimesi önerilmiş ama bugün yine “edebiyat” demeyi tercih ediyoruz. Zira kitap, edebiyat vb. kelimelerin kökeni hangi dile ait olursa olsun artık bize aittir; kabul görmüştür. Diğer bir ifadeyle “Yaşayan Türkçe”ye dâhildir. Dilde doğru yaklaşım da budur.
    Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca: “Türkçem, benim ses bayrağım” der. Ne güzel ifade etmiş. Evet, dil bir milletin ses bayrağıdır. Milleti millet yapan unsurlardan biri de dildir. Dil ile anlaşma ve iletişim ortamı sağlanır. Dil, bir yönüyle de milletin hafızasıdır. Sağlıklı bir iletişimin sağlanması ise “doğru kelime-doğru cümle” şartına bağlıdır.
    Halkın kullandığı kelimeler yerine, yabancı kelimeleri ısrarla kullanmak dile zarar verdiği gibi kültürümüze de zarar verir. Mütefekkir Cemil Meriç: “Kamusa uzanan el, namusa uzanmıştır” der. Her kelime bir kültürün taşıyıcısı. Bu sebeple dil hususunda bilinçli olmak gerekiyor.
    Süper, ultra, mega, show, star, vizyon, cafe, bazaar, aktüel, aksiyon… Dil, hızla kirleniyor. Bu tür kelimeleri –maalesef- sıkça duyuyoruz. Batı dilleri karşısındaki ezilmişlik psikolojisi… Hâlbuki bu kelimeleri karşılayan kendi kelimelerimiz var. Neden kendi kelimelerimizi kullanma cesaretini göstermiyoruz?
    Sözün özü: Güzel dil Türkçe bize!