Banka oturdular. Uzun süre sükût ettiler. Motorlar geçiyor, sandallar sallanıyor, kayık kürekleri suları daha da hareketlendiriyordu. Sular da gökyüzü gibi masmaviydi. Duru, dingin bir mavilik. Ruhları adeta rehabilite eden bir mavilik.
Güneş insanı yakmayacak kadar ve fakat ısıtacak kabilinden biraz tepede idi. Genç arkadaşının çehresine baktığı anda gördü ki arkasının çimen yeşili gözleri hafif dalgalı suların gelgitlerinde mutlulukla mutsuzluğun arasında mekik dokur gibiydi.
Genç bu bakışla sükûtunu muhafaza etmekle birlikte içinde çok farklı hisler uyanmıştı. O anda yüreğinde sevinçler, umutlar ve kederler belirdi.
Bir insanın sevinci ötekine dert olurdu ama bu öyle değildi. Sevinç mutlukların habercisiydi. Onunla gelirdi. Zaman alsa da. Lakin zaman da o sevinçleri alır götürürdü. Belki çok uzaklara, çok derinlere veyahut ta yuha yerlere.
İnsanın gözünün önünde, yanı başında olan mutluluk bir lahza da kederlere dönüşüverirdi.
Arkadaşının hafif solgun çehresine baktı. Belki bir sevinç emaresi belirebilirdi lakin sevinçte, derin bir sevinçte, eğlenceden, neşeden çok bir ciddiyet vardı. O solgun ve dalgın bakışlarda bunu görüyordu. O simadaki dalgın ciddiyetin dışa vuruşunda bir an kendini görme yetisine kapıldı. Bir insanın kalbinden coşan bir sevinç ne kadar sürerdi? Bu neşe küçük bir üşümede, soğuk bir rüzgarda tarumar olur muydu? Hakikat olansa sevinçlerle elemler herkes içindi, gelir ve giderdi.
Hayatta hep mutlu olunsa neyin hayali kurulabilirdi ki? Ama bazıları öyle değildi işte; mutlu etmeyeceklerse meşgulde etmemeliydiler.
Açıkça görülmeyen ve fakat kimilerince kuşku sisleri şimdi kendi göğsünde yer buluyor, bütün hücrelerine adeta dağılıyordu.
Şu rıhtıma  gelip de banka yerleşmeden önce ikisinin de gözlerinde açılan neşeden sadır olan eğlence ufkunun sevinci yüzlerine yerleşmişti. Ne olmuştu da bu yüreklerindeki sevgi, sevinç kırıntıları yerini umutsuzluğa dönüşüvermişti?
Genç, bazılarında beliren, kırıntıları bulunan küçük sevinçleri sarsmaya gayret eden, saldırılarla adeta mağlup etmeye çalışan gün görmemişliğin girdabında yüzen nice suretler zihninden gelip geçti. Gözlerini dalgalardan arkadaşının yarı solgun yüzüne çevirdi. Hava güzeldi. Şairin sözünü anımsadı. Şair, "beni bu güzel havalar mahvetti", diyordu. İşte o güzel havalarda mavi duru göğün altında adeta kendilerine bir şifa gibi gelen bir gülümsemenin sevincini yaratan bahşediyordu.
Ruhu birden huzurla doldu. Arkadaşının o solgun yüzünde içinde barınan sayısız ümitler parıldadı. Ne kadar iyi ve güzel duygular varsa adeta ruhuna taht kurdu.
Dağları deviren, denizlerin altında fersah fersah yol alan, semaları yarıp sonsuz uzakların ötesine ulaşan mutsuzluğun köküne kibrit suyu dökmeliydi.
Elini arkadaşının omuzuna usulca koydu ve "iyi misin?", dedi.
Arkadaşı oldukça zarifti. Tebessüm etti. Yüzü bir lahzada gonca güller gibi açılıverdi. "Senin yanında huzur buluyorum. Hem de çok iyiyim!", dedi.
Genç anladı ki sevinçte, neşede, kederde, acı da insanın içindeydi. Sadece dikkat edilmesi elzem olan insana kederleri değil neşeleri getiren, coşkuyla hissettiren, insana huzur veren kimseleri bulmak ve yoldaş olmaktı. Diğerlerine karşı mesafeli olmak ve gerekenlere de hayatlarından çıkarıp yol vermekti.
Huzur ve sevinç içimizdeydi. Onları var edenler hayatımızı güzelleştirenlerdi.
Kalktılar denizin ufkuna bakarak sevgiyle ağır aksak yürüdüler.