İnsana en yakışmayan şey cehalettir. Zira cehalet, hayvan sıfatıdır. Bu memleketin en büyük sorunu maalesef ki bilgisizlik ve eğitimsizliktir. Resulullah efendimizin, O’na selam olsun, pek bilinmeyen bir duası var: “Allah’ım! Beni cahil kalmaktan ve cahil bırakılmaktan koru.” Biz millet olarak artık bilgisizliğin de ötesine geçtik. Adeta topyekun hafıza kaybına uğradık. Zira tarihimizi kaybettik.
Bir insan düşünün, dünyanın en büyük devletine 33 yıl hükümdarlık yapmış, yaşadığı müddetçe ve ölümünden sonra yüz yıl geçtiği halde hala en çok tartışılan insan durumunda. Peki bu milleti doğru bilgilendirmekle görevli eğitim kurumları ne yapıyor? Maalesef hiçbir şey yapmıyor. Sultan Abdülhamid Han ilginçtir ki, içte dışta, dinli dinsiz, herkesin düşmanlıkta birleştiği bir şahsiyet. Örnek olarak, Kızıl Sultan hakareti Fransa kökenli. Ermeniler kendisine soykırımcı diye öldürmeye çalışırken, Yahudiler de İsrail devletine karşı olduğu için saldırıyorlar. Aynı sultan, Türkçülük yapan İttihatçıların ve İslamcıların da en büyük hedefidir. Bir yandan İslam’ı hedef alan Tevfik Fikret:
“Ey şanlı avcı!
Tuzağını beyhude yere kurmadın
Attın ama, yazık ki yazıklar ki vurmadın.” diyerek toplu katliam yapan teröriste övgüler dizip zehrini kusarken, diğer taraftan İslamcı şair Mehmet Akif:
Düşürdün milletin kahraman evladını ye’se
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i iblise” diye saldırıyordu. Bir başkası ise,
“Padişahım hele bir geber dünyadan çek elini
Sı..arak b..ktan mezarında yapayım heykelini”
diye ağza alınmayacak hakaretlerle hücum etmekte idi. Halbuki teröre destek ve bu tür hakaretlerin değil bir devlet başkanına, sıradan bir insana yapılması bile dünyanın bütün anayasalarında büyük suçtur.
Devrinin Molla Said’i ve daha sonra Bediüzzaman olarak şöhret bulan Said-i Nursi ise: “Eşkiyâlık ve husûmet derdiyle mültehap bulunan o vücuda, iltihâbı tezyid eden Hamidîlik icrâ etmek ve ilâ âhir, acaba tedâvi mi, yoksa tesmîm midir, melekü’l-mevte yardım etmek midir?” diyerek Abdülhamid han taraftarlarını Azrail’e yardım etmekle itham ediyordu. Hatta ona göre, bu pis istibdatı insanlar hayvanlıktan çıkıp geldiği vakit, nasılsa bunu da beraber getirmiştir.(Münazarat s.37)
İlginç olan ise Abdülhamid Han’a düşmanlık edenlerin tamamı ya Ermeni, Yahudi, Yunan, Fransız; ya da yerli aydınların olması. Temiz Anadolu insanı ise her zaman, Hakan Halifeye karşı hep edepli ve saygılı olmuştur. Türk aydınları, Tanzimat’tan bu yana halkın gönlünde yer eden bütün devlet adamlarına, ne hikmetse, ölesiye düşman olmuşlardır. Hatta kimini öldürmüş, kimini de süründürmüşler, yine de kin ve nefretleri son bulmamıştır.
Bazı çok bilmişler de, Abdülhamid devrinde kaybedilen topraklarımızı, Abdülhamid’in kaybettiği topraklar olarak anlatarak, sultanı lekelemeye çalışmaktadırlar. Malum Abdülhamid han darbeciler tarafından şartlı olarak başa getirilmiştir. Mesela Meclis-i Mebusan’ı kapattığı için tenkit edilirken, aynı meclisi açtığı için takdir edilmez. Çünkü meclisi açmak istemediği, darbeciler tarafından meclisi açma şartıyla tahta getirildiği, ilk fırsatta da kapattığı anlatılır. 2. Abdülhamid devri toprak kayıplarından padişahı sorumlu tutmak, 28 Şubat döneminde uygulanan baş örtüsü yasağından dönemin başbakanı rahmetli Necmettin Erbakan’ı sorumlu tutmakla eş değerdir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk: “O şartlardaki bir devlete göre Abdülhamid’in idare tarzı, azami müsamahadır.(büyük bir hoş görü)dür.” demiştir. Yazımızı Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesine öncülük eden darbeciler arasında yer alan şair Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın bir dörtlüğüyle bitirelim.
“Tarihler ismini andığı zaman
Sana hak verecek ey koca sultan
Bizdik utanmadan iftira atan
Asrın en siyasi padişahına”