Her şeyin başı sağlıktır. Bu nedenle bütün dünya aylardır korona ilacı üretebilmek için mücadele veriyor. Uzmanlar bir ilacın buluşunun yıllar alabileceğini ifade ediyor. Hatta bazen yıllarca kullanılan ilaçların zamanla tedavi tesirinin olmadığı ya da ölüme varan yan etkilerinin olduğu anlaşılınca piyasadan toplatılıp üretimi yasaklayabiliyor. Fakat öyle hastalıklar vardır ki ölümden de beterdir. Zararlı akımlara, madde bağımlılıklarına, terör örgütlerine kapılarak evlerini terk eden, kendisiyle birlikte ailesini ve hatta ülkenin geleceğini tehlikeye atan hastaların sorunlarının temeli aldıkları, ya da almadıkları eğitimden başka bir şey değildir.
Bizim eğitim maceramız esas olarak Tanzimat’la başlar. Tanzimat’tan önce, Avrupa'dan bazı hocalar getirmişsek de bir maceraya girmemişiz. Tanzimat’la birlikte tam bir travmaya yol açan yenilmişlik psikolojisi aklımızı başımızdan öyle almış ki, resmen kendimizi kaybetmişiz. Avrupa’ya öğrenci göndermenin tartışıldığı bir toplantıda katılımcılardan biri: “Ya bu çocuklar oralarda gavurlaşırsa ne olacak?” deyince, Ömer Seyfettin: “Azizim, biz bu çocukları Avrupa’ya gavurluk alsınlar diye göndermiyor muyuz?” diye karşılık verir. O gün en seçkin yavrularımızı yaban ellere gönderirken her şeyi göze almıştık. Maalesef sonunda da korktuğumuz başımıza geldi. O çocuklar çıktıkları yumurtayı beğenmez oldular ve bize bol bol gavurluk getirdiler. Paris’in bohem(sefahet) hayatı kafalarını öyle sarmıştı ki: “Paris’e git Paris’e/ Aklın fikrin var ise/ Aleme gelmiş sayılmaz/ Gitmeyenler Paris’e” mısraları, sloganları olmuştu. Paris’e gidemeyenler ise, Paris Caddesi’ni kurup kendilerini teskin ediyorlardı.
Osmanlıyı yıkan, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ve 15 Temmuz ihanetlerini bu millete yaşatan insanların hepsi iyi eğitimli(!) çocuklardı. Hatta daha da acısı, bugün milli bekamıza kasteden, otuz yıldır kırk bin insanımızı şehit eden PKK terör örgütünün kadroları, üst düzey yöneticileri bu ülkenin okullarında okumuş, hemen hepsi aileleri tarafından vatanına milletine faydalı insanlar olsunlar diye devlete emanet edilmiş çocuklardı. Bebek katili Öcalan, İstanbul hukuk, Ankara Siyasal Fakültesi terk, Karayılan Yüksekokul makine bölümü, Cemil Bayık Dil Tarih Coğrafya Fakültesi… Kurtuluş savaşında dokuz bin beş yüz şehit verdiğimizi söylersem, ham maddesi kendi vatandaşlarımız olan PKK’nin nasıl bir baş belası örgüt olduğu belki daha iyi anlaşılır. 15 Temmuz hainlerinin kimi subay, kimi doktor, kimi öğretmen, kimi ilahiyatçı… değil miydi? Yüzbinleri aşan Fetö terör örgütünün tamamı üniversite mezunu akademisyen, vali, emniyet müdürü… değil miydi?
Bütün bunlar olurken biz neredeyiz? Bu çok büyük bir zafiyet değil mi? Yaşadığımız bunca acı tecrübeye rağmen bu felaketlerin nedenlerini araştıran, her kademedeki eğitim sistemini sorgulayan bir uzman kişi, kurum ya da merci var mı? Sineklerle savaşırken bataklığı kurutmak için bir çare düşünen var mı? İleride yeni Fetölerin, teröristlerin, darbecilerin olmayacağını kim garanti edebilir? Teşhis koymadan, tedavi mümkün mü? Yıllar yılı kendi vatandaşlarımızla savaşmak, ne büyük trajedi, nasıl bir acıdır!
Eğitim içtimai(sosyal) bir ilaçtır. Bu nedenle eğitim sisteminin kurulması, planlanması, yavrularımızı emanet edeceğimiz eğitim ordusunu yetiştirilip görevlendirilmesi çok önemlidir. Aksi takdirde ölümcül sonuçlar kaçınılmaz olur. İlaç, sonuçta hastalara verilir. Fakat eğitim öyle mi? Eğitimin yaşı olmamakla birlikte ülkemizde 5-6 yaşından, 19-20 yaşına kadar bütün yavrularımıza zorunlu olarak zerk edilen bir aşıdır. Etkileri ve yan etkileri yediden yetmişe bütün milleti etkileyen akıl almaz etkendir eğitim.
Müşterisi olmayan meta zayidir. Sen artık oldun diyerek eğim kurumlarımızdan diploma verdiğimiz insanları arayan soran yoksa, bizim bunca emeğimiz boşa gitmiş demektir. Eğitim, adından da anlaşılacağı gibi milli bir meseledir. Eğitim kurumları ülkenin ihtiyacı olan nitelikli insan gücünün yetiştirildiği kurumlardır. Eğitim, maddi ve manevi kalkınmamızın motor gücüdür. Milli varlığımızı ve birliğimizi koruyacak ve yaşatacak olan biricik kurum, şüphesiz Milli eğitim sistemimizdir. Bu nedenle temel kültür derslerimiz olan Tarih, Edebiyat, Din ve Ahlak derslerinin müfredatları çok ciddi bir şekilde yeniden ele alınıp hazırlanmalıdır.
Bu dersler, bilginin yanında ve ötesinde milli ruh dersleri olarak tasarlanmalıdır. Yabancı dil sorunu ya çözülmeli, ya çözülmelidir. Mesleki eğitim gereksiz akademik derslerden arındırılarak değerler ve meslek ilkeleri doğrultusunda yeniden yapılandırılıp Ahilik(üretim-kardeşlik ve milli ruh) yeniden ihya edilmelidir.