Ertan ÇELİK yazdı : KADİM ŞEHRİN BÜYÜK SIRRI: KUTSAL EMANETLER’İN NİĞDE’DE SAKLANMASI - Niğde Haber Gazetesi

Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferiyle İslam dünyasında çok büyük öneme sahip olan Kutsal Emanetler, İstanbul Topkapı Sarayı’na getirilmiştir. Sonraki dönemlerde çeşitli nedenlerle I.Dünya Savaşı’na kadar Kutsal Emanetler İstanbul’a getirilmeye devam edilmiştir.Bu emanetlerin güvenliğini sağlama konusunda gerek Osmanlı Devleti gerekse Türkiye Cumhuriyeti çok hassas davranmış gerekli tedbirleri almıştır. Özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında Kutsal Emanetler’i korumak adına alınan güvenlik tedbirleri ayrı bir önem arz etmektedir. II. Dünya Savaşı binlerce yıllık insanlık tarihinin gördüğü en büyük yıkıma neden olan savaştır. Bu savaşta sadece cephelerde değil cephe gerisindeki milyonlarca insan da hayatını kaybetmiştir. Özellikle savaş uçaklarının birçok kenti ağır bombardımana tutması, insan hayatının yanında kentlerin tarihi dokusunun ve önemli eserlerinin de büyük zarar görmesine neden olmuştur. Bu zor yıllarda Türkiye’nin savaşa girme ihtimali veya güvenliğinin tehlikeye düşeceği endişesiyle İstanbul’da bulunan başta Kutsal Emanetler olmak üzere pek çok tarihi eser Türkiye’nin en güvenli illerinden olan Niğde’ye getirilmiş ve yıllarca saklanmıştır. Bu önemli husus devlet sırrı olarak yıllarca kamuoyundan gizlenmiş, 2012 yılında TBMM’deki bir soru önergesinde ortaya çıkmıştır. Bu olay kamuoyunun ilgisini çekmiş ve basında haberler yapılmıştır. Kutsal Emanetler (Emanat-i Mübareke) İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed’e, sahabelere ve bazı peygamberlere ait olup Müslümanlarca kutsal sayılan eşyalardır. Hz.Muhammed’e ait veya onun tarafından kullanılan eşyaları sahabeler ve ardından gelen nesiller büyük bir titizlikle korumuşlardır. Kutsal Emanetler Topkapı Sarayı’nda asırlarca Mukaddes Emanetler Dairesi’nde saklanmıştır. Bu emanetler arasında en önemlisi Hz. Muhammed’in Veysel Karani’ye hediye ettiği hırkası (Hırka-i Şerif), bir diğeri “Ukab” denilen siyah renkteki peygamberimizin sancağı olduğuna inanılan Sancak-ı Şerif’tir. Bunun dışında: Hz. Muhammed'in ayak izi, sakalı, Uhud Savaşı'nda kırılan dişinin bir parçası (Dendan-ı Saadet), kabir toprağı, mührü (Mühr-ü Saadet), sandaletleri (Nal-ı Saadet), kılıcı, oku ve yayı, yalancı peygambere gönderdiği mektup (Name-i Saadet), Sahabe-i Kiram'ın kılıçları, Hacerü'l-Esved muhafazası, Kâbe'nin anahtarı ve kilitleri, Kâbe'nin kapılarından biri, Hz. Davud’un kılıcı, Hz.İbrahim’in tenceresi, Hz.Musa’nın asası, Hz.Yusuf ‘un cübbesi gibi eserler bulunmaktadır. Kutsal Emanetlere asırlardır gösterilen hürmet ve özen, gerek Osmanlı Devleti’nde gerek de Cumhuriyet döneminde da aynı hassasiyetle devam ettirilmiştir. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı’nda stratejik konumunun önemli olması nedeniyle, gerek Müttefik devletler, gerekse Mihver devletler Türkiye’yi kendi yanlarında savaşa sokmak için çok büyük çaba harcamışlar ve bu amaçla Türkiye’ye baskı yapmışlardır. Buna rağmen Türkiye, kararlı dış politika ve ülke bütünlüğü başta olmak üzere barışçıl amaçlı politikalar ve yaklaşımlar neticesinde II. Dünya Savaşı’na girmemiştir. Fakat Alman lider Hitler’in saldırgan politikaları, Balkanları işgal ederek sınırlarımıza iyice yaklaşması, özellikle İstanbul’un olası bir bombardımana maruz kalma veya savaşa Türkiye’nin de girme ihtimali, her alanda sıkı güvenlik tedbirlerini de beraberinde getirmiştir. İstanbul kütüphanelerdeki kitapların ve müzelerdeki eserlerin olası tehlikelerden zarar görmemesi ve güvenli muhafazasına yönelik Anadolu’da daha önceden belirlenen yerlere gizlilik esasına dayalı olarak gönderilmişlerdir. II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte İstanbul müzeleri ziyaretçilere kapatılmış, değerli eserlerin güvenilir yerlere taşınması için gerekli çalışmalara başlanmıştır. Kutsal Emanetler’in Anadolu’nun en güvenli şehirlerinden olan Niğde’ye taşınması işlemleri 1939 yılından itibaren başlamış ve bu konunun Türk basınında hiç yer almadığı görülmüştür. Bu durum bize çalışmaların gayet gizli bir şekilde sürdürülmüş olduğu kanaatini vermektedir. Topkapı Sarayı ile Türk İslam Eserleri Müzeleri’ndeki maddi ve sanat değeri yüksek nakli uygun eserler 436 adet sandığa, Arkeoloji müzelerindeki aynı vasıflara sahip eserler 55 adet sandığa, kütüphanelerdeki kıymetli eserler de 278 adet sandığa konularak nakle hazır bir duruma getirilmiştir. Müzelik eserlerden bir kısmının yerleştirilmesi için Niğde’de Sarıhan ve Akmedrese’nin hazırlandığı, yedek olarak Niğde tarihi bedestenin tamir ettirilmesi istenmiştir. Belgelerden de anlaşıldığı gibi o dönemde yapılan bu çalışmalar güvenlik açısından gizli yürütülmüştür. Yapılan çalışmalar sonucunda Topkapı Sarayı'nda bulunan kutsal emanetler ve hazine, gümüş, silah, kütüphane ve arşiv bölümlerine ait kıymetli eserleri muhafaza edip korumak amacıyla 1942 yılında 48 vagonla dönemin Topkapı Sarayı Müdür Yardımcısı Lütfü Turanbek başkanlığında otuz görevli, aileleri ile birlikte Niğde'ye gelmişlerdir. Eşyalar ve görevliler, savaş tehlikesi geçene kadar Niğde'de kalmışlardır. Bu emanetler Niğde'de Ak Medrese ve Sarı Han'a yerleştirilmiştir. Bu binaların etrafına askerler yerleştirilerek kimse içeri alınmamış ve bu konudan kimseye bahsedilmeyerek gizlilik içerisinde çalışmalar yürütülmüştü. 1947 yılına kadar Niğde'de muhafaza edilen kutsal emanetler ve hazine, savaşın bitimiyle birlikte tekrar Topkapı Sarayı'na götürülmüştür. 2012'de CHP İstanbul Milletvekili Sayın İhsan Özkes'in TBMM'ye verdiği soru önergesine Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ tarafından verilen cevapta da bu süreç anlatılmıştı. Sonuç olarak , milletlerin, bir yeri yurt edindiğinin en önemli işareti geride bırakmış olduğu eserlerdir. Türkler hem mezarları hem de atalarından kalan eserleri emanet olarak görür ve bunlara sahip çıkarlar. Buna göre atalarımızdan kalan eserler ve özellikle Hz. Muhammet’ten ve diğer İslam büyüklerinden kalan Kutsal Emanetler’e çok büyük saygı gösterilmesini bu bağlamda düşünebiliriz. Aynı zamanda Türklerin İslamiyeti kendi kültürleriyle sentezledikleri fikrini de elde edebiliriz. II. Dünya Savaşı’nda bu eserlerin güvenliğini sağlama güdüsüyle Niğde’ye gönderilmesi atalara saygı anlayışının bir tezahürüdür. Bu yönüyle Niğde şehrimiz zengin tarihi mirasıyla II. Dünya Savaşı’nın zor yıllarında kendisine verilen görevi layıkıyla yerine getirmiş , Kutsal Emanetler’e büyük bir saygıyla ev sahipliği yapmış kadim bir şehirdir.