Zaman zaman bazı atasözleri ve vecizeler neden söylenmiştir diye hep düşünür dururdum. Mutlaka bir hadiseye ve tecrübeye bağlı olarak serdedildiği muhakkaktır!
Mesela;
“BİR KÖTÜNÜN YEDİ MAHALLEYE ZARARI VAR!”
“ASALET BATMAZ! BAL KOKMAZ! KOKARSA YAĞ KOKAR, ÇÜNKÜ ASLI AYRANDIR!”
“ANASINA BAK, KIZINI AL!”
“ŞEBİ KAYNATIRSAN OLUR MU ŞEKER...!”
Ve daha niceleri...
İnsan okudukça, düşündükçe ve öğrendiklerini, tecrübeleri ile muhayyelesinde muhakeme edebildiği ve çıkarımlar yaptığı müddetçe, birbirini tamamlayan ve matematiksel birlikteliklerinin çok daha fazlası ile katmanlar tarzında bir güç oluşturan bilimin, meçhuller diyarında yeni yeni kapılar açtığına şahit olmaktadır.
Anlamanın ve anlamaya çalışmanın, inanmak ve inanmaya çalışmaktan daha önemli bir erdem olduğu prensibinden hareketle, Newton fiziği ile izah edemediğimiz birçok atom altı hadiselerin, Kuantum fiziği ve biyolojisi düşünce ve kaideleri çerçevesinde daha anlaşılabilir hâle getirilmesi, yakın bir zaman önce yine bu köşede yazdığım bir makalede ifade ettiğim gibi, nörobilimde de (Neuroscience), “Nörokuantum” fikir ve araştırmalarını kaçınılmaz kılmıştır.
Nörokuantum, “Nöron”u çok daha iyi anlamamıza, hayatı daha gerçekçi analiz edebilmemize ve hatta vecize-özdeyiş ve aforizmaların bilimsel olarak da dayanaklandırılabilmesine vesile olmuştur/olacaktır.
Bilim dünyasının en önde gelen ve en güvenilir dergilerinden biri olan Cell’de, 13 Haziran, 2019’da, Posner ve arkadaşları tarafından “Neuronal Small RNAs Control Behavior Transgenerationally” başlıklı bir makale yayımlandı (https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0092867419304489). Bu araştırmada, bilim insanları grubu, nöronlardaki küçük RNA’lar (small RNAs) üzerinden germline genlerin yardımıyla davranışların kuşaklara aktarımı olabilirliği üzerine çalışmalar yapmıştır.
Bu araştırmada, endo-siRNA’ların davranış ve öğrenmeden ve bunların genetik aktarımından sorumlu olduğu, bu RNA’lardaki double-stranded RNA (dsRNA)-binding protein RDE-4 (RNAi deficient 4) proteini olan ve olmayan (knockout) nematodlardan Caenorhabditis elegans (C. elegans)’da kemotaksi (canlı hücrelerin kimyasal uyarıya gösterdiği yaklaşma ve ya uzaklaşma hareketi) deneyinde karşılaştırma yaptıklarında, RDE-4 proteini olmayanlarda bilgi, kemotaksiye karşı aktarımın söz konusu olmadığı ve sonraki kuşakların yanıt veremediği tespit edilmiştir.
Yakın bir gelecekte mümkün olabileceğini düşündüğüm, vurguladığım ve kaleme aldığım bir makalemdeinternet bağlantılarının yanında; hafıza, düşünce, hissiyat ve tecrübelerimizin yedeklenebileceği ve transfer edilebileceği öngörüsü ve Prof. Dr. Roger Penrose ve Prof. Dr. Stuart Hameroff’un nöronlar arasındaki nanotüblerin her ihtimaliyeti kaydettiği düşüncelerinden hareketle, bütün bunların kuşaklara aktarımı söz konusu olabilmektedir.
İstikbalde, bu aktarımın matematik modellemesi mümkün olunca, tecrübelerimiz gelecek kuşaklara da aktarılabilecektir!
Farkındayım, bu yazdıklarım “Nörofilozofi” köşem için biraz fazla bilimsel bir izahat oldu. Lakin bütün bunlar, “Weismann bariyerinin olmadığı, Lamarck’ın teorisindeki zürafanın boynunun uzun olmasında” (hard) haklı olamayacağı, ancak deneyim aktarımında (soft) haklı olabileceği hakikatini ortaya koyuyor olması çok fazla önem arz etmektedir.
Böylece çocuklarımız bizim tecrübelerimize, rüyalarımıza ve hayallerimize, RNA’larımız üzerinden sahip olabilecekleri fikrini de gündeme getirmektedir.
“İnsanları ve toplumu yeterince eğitebilmek için birkaç kuşak öncesinden başlamak gerekir!” sözünün doğruluğunu, nörokuantum açısından izah etmek de bilimsel bir haz veriyor insana.
Böylece “BİR KÖTÜNÜN YEDİ MAHALLEYE ZARARI VAR!” ve bu çerçevedeki daha birçok atasözünü daha iyi anlamamız mümkün olmaktadır!
Nörokuantum işte böyle bir şey…
Bu nedenle, tekrar dikkat çekmek gerekirse; bilimsel destekli bu düşüncemi bir aforizma demeti hâline getirerek, kulaklara küpe olması temennisi ile burada zikr etmek istiyorum.
“Çocuklarımız tecrübelerimize, ideal, hayal ve rüyalarımıza, kişisel RNA’larımız vasıtası ile sahip olabilirler!
Kişisel davranış ve tecrübelerimiz genlerimize kaydoluyor ve evlatlarımıza aktarılıyor!
Nöronlarımızdaki kişisel endo-siRNA’lar, tecrübe, davranış ve öğrenmeden ve bunların kuşaklara genetik aktarımından sorumlu olabilirler!
Zira nöronlarımız her gün çevreden elde ettikleri bilgileri depoluyorlar, analiz ediyorlar ve kişisel tecrübe hanemize yazıyorlar!”
Tekrar hatırlatmak istedim!
Ya fukara beyinlerin ukala fikirlerinin itibar gördüğü, art niyetli siyasi ve politik mülahazalara ne demeli…
“Bûm nevbet mîzedend der târem-i Efrâsiyâb.
Perdedâri mîkoned der kasr-ı Kayzer ankebût!”
(İmparator Alp Er Tunga-Efrasiyab’ın kulelerinde hâkimiyet alâmeti olan davulu çalma işi de baykuşlara düşmüş. Kayzer’in sarayında örümcekler teşrifatçılık yapıyor!) beytinin muhatap olduğu beyinlere (!) sen gel de anlat!
Kısmen ilmî olan bu makalemizi, bestelenen ve Türk Sanat Musikimizde icra edilen (https://youtu.be/xSM1JfMauKk) (https://youtu.be/9MLYHnZ6eOM) bir rubaimizle, sizleri baş başa bırakarak bitirelim. Evet… Ben “Hicran”a meftûn, “Hicran” da “Ben”sizliğe…
Beste: Âmir Ateş
Güfte: İsmail Hakkı Aydın
Makam: Nihavent
ÂŞIĞIM BEN
— • — — /— • — — /— • — — /— • —
(Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilâtün, Fâilün)
Âşığım ben, gönlümüzden her zaman sevdâ geçer.
Döktüğüm gözyaşlarımdan, kan revan deryâ geçer.
Her bahârın gülşeninden beklerim Hicrân’ımı,
Gördüğüm her gonca gülden bir perî Leylâ geçer.